Kitap Yorumları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kitap Yorumları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Aralık 2021 Çarşamba

KÜL KRALLIĞI - KİTAP YORUMU ( CAM ŞATO #7)

 


ARKA KAPAK

Ateşyürek Aelin, halkını kurtarmaya söz vermişti ama bedelinin bu kadar büyük olacağını tahmin edemedi. Fae Kraliçesi tarafından bir demir tabutun içinde kilitlenen Aelin, aylarca işkence görürken harlanan iradesinin gücüyle inanılmaz savaşlar vermeye devam ediyor. Maeve’e teslim olmuyor çünkü aksi takdirde tüm sevdiklerinin yok olacaklarını biliyor ama o demirden iradesi her geçen gün eriyor…
 
Vahşi, zeki ve genç suikastçı Aelin’ın intikam yolculuğu ile başlayan öykü, giderek çoğalan, karmaşıklaşan, renklenen; türlü yaratıkların, sürpriz doğaüstü olayların, inanılmaz evrenlerin ve sonsuz sayıdaki muhteşem karakterlerin destansı şölenine dönüştü.
 
Sarah J. Maas’ın New York Times’ın çok satanlar listesinden inmeyen epik fantastik klasiği Cam Şato efsanesi, içimizde bir keder bırakarak yedinci kitabıyla inanılmaz bir sona ulaşıyor.
 
Şimdilik!..
 
Ama… Yeni bir dünya için, daha iyi bir dünya için savaşmaya devam!




YORUM


Aelin dakikalardır, durmaksızın ağladığını fark etti. Fakat bu ayrılık, bu son veda. Aelin, Chaol ve Dorian'a bakıp hıçkırdı. Onlara kollarını açtı ve sarılırken ağladı.

“İkinizi de seviyorum,” diye fısıldadı.

“Ve her ne olursa olsun, birbirimizden ne kadar uzakta olursak olalım bu hiç değişmeyecek.”

“Seni yine göreceğiz,” dedi Chaol. Fakat ağlamaklı olduğu için onun sesi bile boğuk çıkıyordu.

Dorian titreyerek, “Birlikte,” dedi. “Bu dünyayı birlikte yeniden kuracağız.”


Cam Şato serisini o kadar uzun zamandır okuyorum ki son kitap olan Kül Krallığı'nın son sayfasını okuyup kitabın kapağını kapattığımda içimde geri döndürülemez  bir boşluk hissettim. 

Bütün hisleri, olumlu olumsuz bütün duyguları hissettiren bazen düşmana bile empati yaptıran, kahramanları adeta içselleştirmemizi sağlayan bu evren, okuyup okuyabileceğim en iyi serilerden biriydi son kitabın yorumuna başlamadan önce açık yüreklilikle söylemek istiyorum.

Kül Krallığı, beşinci kitap Fırtınalar İmparatorluğu'nun hemen sonrasından başlıyor. Bütün karakterler artık neyin geleceğinden, düşmanın kim olduğunun farkında. Sadece tek bir yere odaklılar bu da "Daha iyi bir dünya" için savaşmak.Ancak bunun öncesinde bazı karakterlerin kendi içlerinde vereceği savaşlar var ve bize de bunları yavaş yavaş kurguya yedirerek okutuyor yazar.Ben normalde çoklu karakter bakış açısı sevmem. Kurgu da kim ana karakter ise onun anlatıcı olmasını daha çok severim. Ama Cam Şato serisinde bu olaya hiç kızmadım. Çünkü yazar son kitaba gelene kadar bakış açılarından okuduğumuz bütün karakterleri bize sevdiriyor, onları da kitabın bir nevi ana karakteri olduğunu sonuna kadar vurguluyor.

Kitabın ilk yarısı benim için duygusal olarak tam bir işkenceydi. Aelin Galathynius okura 6 kitap boyunca çok güçlü bir karakter okutulduğu için o ilk yarıda ki mental ve fiziksel olarak düşmüş bir kraliçe okumak kalbimi o kadar kırdı ki bir yerden sonra kitabı kapayıp azıcık gözyaşı dökmüş olabilirim. Aaelin gibi bir kadının normal ve haklı olarak çöküşünü okumak beni kırdı ama bu hem kitap için hem de okur için gerekliydi bence.

Kitabın son yarısı ise bir fantastik hikâyenin son kitabına kadar ne beklediysek onu veriyor. Okuması zevkli bir savaş kurgusu, can acıtıcı kayıplar,  bazı fedakarlıklar ve zekice örülmüş bir final örgüsü. Yani son yarı da ilk yarı gibi okuması keyifli, zor nefes aldıran ve bir hamlede biten keyif verici bir hikâyeydi.

Ne desem nasıl övsem yine bir şekilde harikaydı diyerek geçiştirecekmiş gibi hissediyorum o yüzden artık yorumu burada kesip veda edeceğim seriye.Karakterleri, olay örgüsü, büyük finale kadar süregelen olaylar silsilesi ile bir fantastik seriden almak istediğiniz bütün keyfi veriyor Cam Şato Serisi. Son kitap olan Kül Krallığı da tabi.

Canı gönülden önerdiğim, keşke unutsam da yeniden okusam dediğim nadide serilerden. 


14 Kasım 2021 Pazar

FIRTINALAR İMPARATORLUĞU - KİTAP YORUMU ( CAM ŞATO #5)




ARKA KAPAK

Karşınızda Ateşyürek Celaena Sardothien...

Ölümcül Güzel Efsanevi

Aelin Galathynius tahta giden uzun yolda ihanete uğradı, sadakatle ödüllendirildi; arkadaşları kayboldu, yenilerini edindi; büyüye sahip olanlar ve olmayanlarla aynı tuhaflıklarda buluştu. Savaşçı prensine ve ona güvenen insanlara söz verdi, onları korumak için gücünün derinliklerine indi. Ama canavarlar geçmişin dehşetinden ortaya çıktıkça ve karanlık güçler krallığını elinden almaya çalıştıkça, tek kurtuluşun, sevdiği her şeyin sonu olabilecek çaresiz bir arayışta saklı olduğunu anladı. Cam Şato, Karanlık Taç, Ateşin Vârisi ve Gölgeler Kraliçesi’nden sonra epik fırtına kalbinizi yakacak.

“Düşünceli bakışlar, patlayacak hale gelen cinsel gerilim, sürpriz gelişmeler, renkli bir evren ve iğneleyici sözlerle dolu.”




YORUM


"Dünyayı," dedi Aelin, "hayalciler kurtarıp yeniden inşa edecek Rolfe."


Cam Şato serisi hakkında ne zaman bu kitap serinin en iyi kitabı desem bir sonraki kitapta dumur olup diyorum ki artık serinin en iyi kitabı bu :)

Fırtınalar İmparatorluğu hakkında da böyle bir yorum yapmak istiyorum lakin azıcık utanıyorum da çünkü bariz bir tutarsızlık var diğer yorumlarda. Ama şöyle bakarsak ben baştan aşağı hep tutarsız biriyim ve itiraf ediyorum. Evet, tamam. Serinin en iyi kitabı Fırtınalar İmparatorluğu. 

Bu kitapta Aelin bir kraliçe. Girdiği bütün rollerden arınıp özünü bulduğunda taht oyunları oynayan, yasalar koyan, gerektiğinde zalim olan ve halkına sımsıkı sarılan bir kraliçe. Ve geçtiğimiz o uzun yolculuk aslında her şeye bir adım. Kitap bizlere aslında bunu okutuyor.

Kitapta en ufak göze sokulan her şeyin bir önemi var. Muhteşem bir kurgu bu yüzden Cam Şato. Çünkü bütün attığımız adımlar alına kararlar, yanlış olanlar bile bir yerde karşımıza çıkıyor. Ve muhteşem, kalp kıran bir sonla da yerini son kitaba bırakıyor.

Ben Fırtınalar İmparatorluğu için bir kelime seçseydim bu maalesef ihanet olurdu. Küçük bir kelime ve küçücük bir karar olsada sonu o kadar şaşırtıcı bağlandı ki bir kelimenin aslında neleri tersdüz edeceğini bu kitapta okuduk.

Yeni karakterler, yeni bir macera ile tam gaz devam etti Fırtınalar İmparatorluğu. Muhteşemdi bana göre. Okumaya büyük bir ara versem bile kendinde hiçbir şeyi unutmadan kitaba beni sımsıkı bağladı. Hayran kaldım tek kelimeyle. Sonraki kitapların yorumu ile görüşmek üzere şimdiden heyecandan geberen bir Büşra var ve onu nasıl dizginleyeceğim bilmiyorum.


ATEŞİN VARİSİ - KİTAP YORUMU ( CAM ŞATO #3)

 



ARKA KAPAK

Celaena artık küllerin ve ateşin varisi, kimsenin önünde eğilmeyecek. Ölümcül yarışmalardan ve kalbini parçalayan anılardan sonra hayatta kaldı. Şimdi de en karanlık gerçeğe doğru yola çıkıyor... Geleceğini sonsuza kadar değiştirebilecek korkunç bir gerçeğe doğru... Dünyasını köleleştirmeye çalışan acımasız canavarlar, ufukta birer birer görünmeye başladılar. Celaena gücünü toplamak zorunda. Sadece içindeki kötülükle savaşmak için değil, zincirinden kopmuş şeytanı yenmek için. Cam Şato ve Karanlık Taç’tan sonra Sarah J. Maas, suikastçısını,en göz kamaştırıcı parlaklığa ulaşması için ateşe veriyor.


YORUM




“Onun hiç ümidi yok prens. Yüreğinde hiç ümit kalmamış. Ona yardım et. Bunu onun için de yapma, temsil ettiği şey için yap; sen dahil hepimize verebileceği şey için.”
Rowan ancak “Neymiş o?” diye sorabildi.
Emrys gözlerini Rowan'ın gözlerine çevirip fısıldadı. 
“Daha iyi bir dünya.”


Ateşin Varisi hakkında dolu dolu söyleyeceğim şeyler yok çünkü öyle bir geri dönüş kitabıydı ki her bölümünde her sayfasında adeta nutkum tutuldu, heyecandan bir an bile yerimde duramadım. Eh bu durumda kelimelerimi toparlama da sıkıntı yaratıyor anlayacağınız.

Serinin üçüncü kitabı, anlatılan dünyanın adeta yeniden yaratılması bana göre. Yeni karakterler, yeni bir dünya ve yeni bir ana karakter. Cam Şato ve Karanlık Taç sanki ön izlemeydi de biz okurlar Ateşin Varisi ile gerçek seriye başladık sanki. Ki bu bana göre muhteşem bir başlangıç.

Ateşin Varisi, Karanlık Taç'ın bitişinden başlıyor hemen. Uzun bir ara yok, aynen devam ediyor kitap. Ama Celaena ile yeni hir dünyaya ayak basıyoruz biz. Bu yeni dünya ise muhteşem karakterler seriyor önümüze.

Uzun uzun kitabın içeriğinden bahsetmek istemiyorum, çünkü bilmeden okumak, hissetmek bence en güzeli. Ben bunun için fan artlara bile bakmadım düşünün. 😂 Bu kitapta en güzel şey bana göre karakter gelişimiydi. Yazar Celaena'nın karakterini kitap boyunca ince ince işledi. Seriye ağırlığını koydu böylece. Ve bunu öylece birden bire de yapmadı. Yeni karakterlerimizden biriyle yani Rowan ile.

Ben normalde yazarın ana karakterin en yakınındaki karakteri bir hamlede harcayıp yenisiyle değiştirmesini çok sevmem. Diğer serisinde de böyle bir şey var ve bunu uzun süre kabul etmemiştim. Çünkü diğer karakteri harcayıp en yenisini gözümüzde öyle bir büyütüyor ki bu yaptığına şaşırıp kalıyoruz. Ama bu kitabında öylece yapmadı bunu. Yavaş yavaş, aslında doğru olanın bu olduğunu okura yedirerek çok güzel bir şekilde yaptı. En azından kitap bittiğinde bir karakteri çok sevip diğerinden ölesiye nefret etmiyoruz.

Kısa keseceğim demiştim ama yine binbir türlü şey anlatıp durdum sizlere. Sözün özü Ateşin Varisi gerçekten çok güzel bir kitaptı. Genellikle serilerde hep bir bütün olarak bakılır kitaplara. Çünkü kurgu devam ediyordur, bir diğeri diğerinden iyi değildir. Seri bitmemiştir çünkü. Ancak Cam Şato serisinde Ateşin Varisi ve diğer devam kitapları olarak bakıyorum ben. Gerçi hala beşinci kitaptayım belki de bu konu da fikrim değişir ama bu kitap farklıydı yani. En azından seriye farklı bir gözle bakmamı, karakterleri çok sevmemi sağladı. Bunun içindir ki Cam Şato serisinde Ateşin Varisi'ne gelmeden bu seri eh işte dememek gerek.


KARANLIK TAÇ - KİTAP YORUMU ( CAM ŞATO #2)

 



ARKA KAPAK


Celaena şeytanın buyruklarını yerine getiren zalim bir suikastçı mı? Gerçek sevgiyi arayan tutkulu bir âşık mı? Kralın bir numaralı suikastçısı olan Celaena, sarayın en korkulan kadını. Ne kadar kan dökerse o kadar özgür olabiliyor. Ama üstlendiği her ölüm, söylediği her yalan, sevdiklerini tehlikeye bir adım daha yaklaştırıyor. Yüzbaşı Westfall ve Prens Dorian onu korumaya devam etseler de, Celaena korkunç bir gecede, büyük bir trajedi yaşayacak. Celaena ne için savaşacak: Özgürlüğü mü, kalbi mi yoksa krallığının geleceği için mi?

 



YORUM


“Başını geriye atıp aya hınzırca gülümsedi.Kendisine boşuna Adarlan suikastçısı denmemişti.Dramatik girişlerde uzmanlaştığı bir sanat dalına sahip olduğu söylenebilirdi.”

 

Celaena Sardothien ile tanışın! Kralın şampiyonu, zalim bir suikastçı. Karanlık Taç işte bu zalimliği adeta suratımıza vurarak başlıyor. Celaena'nın özgürlüğü için kendini canavara dönüştürdüğü, çevresindeki insanlara karşı daima temkinli olduğu bir devam hikayesiyle olanları olacakları hayretler içerisinde takip ediyoruz.

Kitabın ilk yarısı kendi çapında olabildiğince durgun ilerledi benim için. Ancak her serinin her kitabın illa ki bir dönüm noktası olur ya işte Karanlık Taç da da öyle bir olay oldu ki, kitabın yönünü, seriyi gözümde tamamen değiştirdi benim için.

Karanlık Taç için Cam Şato serisinin dönüm noktası diyebiliriz net olarak. Çünkü var olan evreni,  karakterleri sanki bir perdenin arkasından izliyormuş gibiyiz. Şeffaf değiller bize karşı. O yüzdendir ki ne karakter gelişimlerini izleyebiliyoruz ne de var oldukları kişiyi anlayabiliyoruz.

İşte Karanlık Taç, okuduğumuz her şeyin bir nevi kandırmaca olduğunu şok edici sonunda yüzümüze yüzümüze çarpıyor. Herkes farklı bir yöne gidiyor, kurgu tahmin ettiğimiz şeyin yakınına bile ulaşmıyor biz de şok içinde devam kitabına geçiyoruz.

Cam Şato, yani ilk kitap benim için eh işte dediğim kitaplardan biriydi. İyi bir başlangıç değildi, her şeyi tahmin ediyorduk. Gidişat bizi şoka uğratmıyor, karakterler gözümüzde büyümüyordu. Ama Karanlık Taç bize bir nevi vaad ediyor. Şaşıracaksınız diyor mesela, karakterler aslında böyle değil diyor bize ip uçları ile, kurgu senin bildiğin kurgu değil diyor karakterleri birbirine düşürerek.Bize de devam etmek kalıyor böylece. Eh çünkü devam etmezsek o vaad edilen şeyle yaşamak zor, meşgul ediyor bizi tüm gün boyu merak.

İşte böyle bir okuma oldu benim için Karanlik Taç. Meral dolu, hayrete düşüren, üzen, yıpratan ve en önemlisi seriye dair umudumu harlayan muhteşem bir devam kitabıydı. Eğer seriye devam etmeye dair en ufak bir çekinceniz varsa bile bu kitap o çekinceyi eline alıp fırlatıp atıyor. Size de adeta bir köle misali devam kitabını alıp gece boyunca okumak kalıyor.


HER KALP KIRILIR- KİTAP YORUMU




 ARKA KAPAK

Bu yaşına dek kendi başına ayakta kalmayı başarmış olan Beyah`nın tek isteği geçmişi ardında bırakıp hayal ettiği geleceğe adım atmaktır.

Ancak beklenmedik bir olay tüm planlarını altüsteder ve Beyah yaz aylarını geçirmek üzere Teksas`ta bir yarımadada yaşayan, neredeyse hiç tanımadığı babasının yanına gitmek zorunda kalır.

Oradaki günlerine sabırla katlanıp kendi yoluna gideceği anı beklerken yeni komşuları
Samson`la tanışır.

Görünürde benzer hiçbir yönleri olmayan Samsonve Beyah, birbirlerini keşfederlerken hikâyeleri yalnızca bir yaz kaçamağı olarak mı kalacaktır yoksa bunun ötesine geçecek ve yaklaşan akıntı kalplerini açıklara mı sürükleyecektir?


YORUM




"Bakın bize. Her çatlaktan kaynayan iki yalnız çocuktuk ama sonra tekrar dünyanın tepesine tırmandık."


Her Kalp Kırılır için iki yalnız küçük çocuğun yetişkinliklerinde birbirini bulma hikâyesi diyebiliriz sanıyorum.

Kitabımız uyuşturucu bağımlısı bir annesi tarafından büyütülmeye çalışılmış lakin annenin bağımlılığı dolayısıyla kızımızın kendi kendine bakmaya çalıştığı dönemde elim bir olay neticesinde kendini babasının yanında bulmasıyla başlıyor. Babası hakkında çok fazla bir bilgisi olmayan Beyah, onun evlendiğini bir üvey annesi ve bir üvey ablası olduğunu babasının yazlığına varınca öğreniyor. Kendini birden bir aile ortamında buluyor kızımız anlayacağınız bir de üvey ablasının sevgilisinin ilginç arkadaşı ile de komşu.

Her Kalp Kırılır, yaz aşkı hikâyesi olarak başlıyor. Beyah'ın eski hayatının gölgesinde kendini zenginliğe ve yeni bir aileye alıştırmaya evresinde. Dokunaklı, kırılgan ve saf bir aşk bu yüzden kitabımızda anlatılan hikâye.

Sanki okuduğum bir çok şeyi birleştirip özgün olmayan bir roman yaratmış gibi yazar.Colleen Hoover genelde çok bilindik konuları bile düzenbaz dili ile okurda seviyeyi yükseğe çeker. Açıkçası ben bu kitapta da bu hareketi bekledim. Bilindik başladı, bilindik devam etti ve bilindik bitti Her Kalp Kırılır. Bu yüzden de açıkçası yazardan en az severek okuduğum kitaplardan biri oldu. En azından kaleminin şiirselliği ile küçük bir dokunuş yapsa o bilinirliği bir nebze silebilirdi. Ama duygusuz,  dümdüz bir roman okumuş gibi oldum maalesef. Ve bu da beni çok üzdü. Çünkü herkes gibi ben de yazarım kalemini ve kurgularını çok seviyorum.

Beklentisiz okunursa sevilebileceğini düşünüyorum ben Her Kalp Kırılır'ın. Ben yazara öyle bir misyon yüklemişim ki ilk kez bu kadar hayal kırığına uğradım sanırım. Bazen eski bir dosta rastlayıp sadece selam vermek gibi okunmalı sanırım romanlar. Zira aşırı hoş beş edince bir yerden sonra hayal kırıklığı oluyor.


“Bir ruhun deliklerini ne doldurur?” Samson’ın bakışları birkaç saniye yüzümde gezindi. “Başka birinin ruhunun parçaları.”




5 Kasım 2020 Perşembe

Camlar Şehri (Ölümcül Oyuncaklar #3)

 


ARKA KAPAK

Clary, annesinin ölümüne sebep olan iksirin peşindeydi ve ona ulaşmak için de bir an önce Camlar Şehri’ne gitmesi gerekiyordu. Kendisini sağlam bir ölüm kalım savaşının içinde bulmasıysa an meselesiydi. Kurtadamlar, vampirler ve periler, ortalığı birbirine katmak için Camlar Şehri’nde biraraya gelmişti. Clary’nin tek bir kozu vardı. Sahip olduğu güçler! Fakat bu aynı zamanda büyük bir risk ve sorumluluk demekti. Çünkü ya herkesi kurtaracak ya da her şeyi yok edecekti.

Clary’nin yolculuğunda ona ihanet ve onur eşlik etti.
Kah kazandı, kah kaybetti.
Olsun!
Camlar Şehri için değerdi!




YORUM

"... ve bana hala seni isteyip istemediğimi soruyorsun. Sanki seni sevmekten vazgeçebilirmişim gibi. Beni diğer her şeyden daha güçlü kılan tek şeyden vazgeçebilirmişim gibi..."


Uzun süre tek bir seriye odaklı olursanız, o seri okuduğunuz süre içerisinde hali hazırda yedek aileniz gibi bir şey olur. Onlarla uyuyup onlar ile kalkarsınız, eh seri bittiğinde ise büyük bir boşluk bekler sizi.

Camlar Şehri, Ölümcül Oyuncaklar Serisi'ne şimdilik veda ettiğim ara final kitabıydı. O yüzden ne kadar yavaş okumaya özen göstersem de elime aldığım süre boyunca elimden düşmedi. Çünkü dur durak bilmeyen bir kurguya sahip. Aynı şeyi birinci ve ikinci kitaplar hakkında da söylemiştim ama bu olay Camlar Şehri'nde sanki daha fazlaydı. Kitaba başladık ve kurgu sadece son on sayfada dinlendirdi bizi. Tansiyon bir an bile düşmedi sanki düşse kitabı fırlatıp atacakmışız gibi. 

Bu kitapta birbinden ilginç yeni karakterler, doğru bildiğimiz yanlışlar ve küçük bir son okuduk. Duyduğum kadarıyla yazar zaten bu kitabı final olarak yazmış ama sonradan üç kitap daha eklemiş bu yüzden son üç kitap için birazcık ön yargılıyım. Çünkü ne zaman serilere devam kitabı eklense bizleri o  dünyadan soğutma hızı daha fazla oluyor.

Camlar Şehri'ni ben çok sevdim. Daha olgun karakterler okuduğumu düşünüyorum. Kitap boyunca var olan aksiyonun yanında diğer duygular hiç eksik edilmedi bana göre. Her şey fazlası ile dozundaydı. Sadece Jace'in ben acıların çocuğuyum, dert babasıyım tavırlarını uygun bulmadım. ( Sanki yazar her kitapta bir karakteri gözüme batırıp nefret ettirmeye çalışıyor.) Bunun dışında elim kalbimde bir an bile sıkılmayarak bitirdim kitabı. Kan, ter ve gözyaşı bir an bile eksik olmadı, cani yazar sağ olsun.


KEMİKLER ŞEHRİ - KİTAP YORUMU ( ÖLÜMCÜL OYUNCAKLAR #1)

 


ARKA KAPAK

Vampirler, kurtadamlar, periler, gerçek aşk ve aklınızı başınızdan alacak daha birçok şey. Ölümcül Oyuncaklar hafızanıza kazınacak!

On beş yaşındaki Clary Fray, New York’ta Pandemonium Kulüp’e doğru yola çıktığında bir cinayete tanıklık edeceği hiç aklına gelmezdi.
Hele ki, bu cinayetin daha önce hiç görmediği acayip silahlara sahip tuhaf dövmeli üç genç tarafından işleneceğini hayatta düşünemezdi! Clary, polisi arayabileceğini biliyordu fakat ceset bir anda ortadan yok olunca ve canileri Clary’den başka kimse göremediği için durumu açıklamak pek kolay olmayacaktı!

Clary’nin onları görebilmesine çok şaşıran katiller kendilerini Gölgeavcıları olarak tanıtacaktı. Yani, dünyayı şeytanlardan arındırmaya ant içmiş gizli bir kabile!




YORUM

"O an Jace anladı. İnsanların neden el ele tutuştuklarını idrak etti. Önceden hep bunun bir çeşit sahiplenme hareketi olduğunu düşünürdü. O benim, mesajı gibi gelirdi ona. Ama öyle değildi. Bu, temas kurmakla ilgiliydi. Sözcükler olmadan konuşmakla ilgiliydi. Seni yanımda istiyorum, demekti. Gitme."


Çok uzun zaman önce sanırım lise son sınıfta okumuştum, Kemikler Şehri'ni. Hızlı hızlı okumak zorundaydım, hem sınav senemdi hem de okul kütüphanesinden sırayla alınacak kadar popülerdi.

Çok sevmiştim. Çok orijinal, çok eğlenceli tam  o zamanki yaşıma uygun, kalbimi pıt pıt ettirecek kadar tatlı bir kitaptı.

Kitabı ilk elime aldığımda, aynı hisleri yeniden yaşamam sandım ama gerçekten yanılmışım. Hâlâ okurken kikirdeyip, yaratılmış dünyayı okurken hayran kaldım. Çok özgün olmakla birlikte bu kadar çetrefilli bir dünya kurup, karakterlerinin rengarenk oluşu bana kitabı gerçekten hayranlıkla okutturdu.

Hiç kuşkusuz kitabın en sevdiğim yönü, karakterlerinin o uçuk ergenlik dönemini, gelgitli duygularını çok iyi yansıtmasıydı. Çünkü karakterler bu halleriyle hem bir parça gerçeklik barındırıyorlar hem de fantastik bir kurguda ergen olmanın nasıl bir şey olduğunu okura tam anlamıyla gösteriyorlardı. Aptalca kararlar alsalar bile bunun bir kılıfı var ama genç yetişkin kurgulardan beklenilmeyecek kadar mantıklı kararlarda alabildiler. Bu da hiç kuşkusuz kitabı sevme nedenlerimden birisi sanırım.

Devam kitaplarını yakın zamanda okumak istiyorum ama bu aralar fazla meşgulüm. Eğer zamanımı uygun bir şekilde planlarsam en kısa sürede devam kitaplarının yorumları ile görüşürüz.

Fantastik kurgu seven her yaştan okura önerimdir. 


12 Nisan 2020 Pazar

DÜŞLERİNİ YAKALA - KİTAP YORUMU



YORUM


"Başka birinin acısına yaklaştıkça kendi acımı daha derinden hissediyordum. Üstelik acı, kapısı ya da penceresi olmayan bir yerdi. Hiç kaçışı yoktu." 


Düşlerini Yakala, bu sene içerisinde okumaktan en keyif aldığım kitap olabilir. Yazarın bizde çıkan ilk kitabı Renkli Göğün Altında geçen sene favorilerimden biriydi. Yani ne yazsa okurum dediğim yazarlar içerisine girdi diyebilirim. Duygu geçişleri, romantizm dozu, değindiği hassas toplumsal sorunları kurgusuna yedirerek nahif bir şekilde vermesi diğer kitaplardan ayırıyor bana göre.

Düşlerini Yakala da Amerika da azınlık olarak bulunan Çin halkından bahsediliyor. Kendilerine ayrılmış mahallede yoksulluk ve ırkçılığa maruz kalan Mercy, iş kurma hedefininin ilk hedefi olan bir kız lisesine kayıt olması ile başlıyor. Ama sonra bu hedefi yerle bir edecek bir olay oluyor. Bir deprem. Ve kitabımız bu olayla şekilleniyor, evriliyor ve okumak daha keyifli hale geliyor.

Benim okumaktan en rahatsız olduğum konu ırkçılıktır. Okurken beni üzer bu konu. Çok hassas ve üzücü bir olay bana göre. Düşlerini Yakala da bu konu üzerinde döndüğü için kalbim kırıla kırıla okudum. İnsanların ten rengi yüzünden bir takım haklardan mahrum bırakılması Mercy üzerinden çok çarpıcı bir şekilde verilmişti. Azmi, cesareti ve sevgi dolu kalbiyle yavaş yavaş insanların gözlerinde kendini ispat etmesi kitapta en sevdiğim şeydi diyebilirim.

Ben sonunu okurken daha farklı hayal ettiğim için sonu için az buçuk hayal kırıklığı yaşıyorum. Bunun dışında aşırı keyifli, çok güzel konulara değinen, aklımda uzun süre yer edinecek kitaplar arasına girdi. Canı gönülden öneririm.

Sevgiler

GÖLGE VE KEMİK ÜÇLEMESİ (The Shadow and Bone Trilogy)

GÖLGE ve KEMİK



Gölge Ve Kemik, uzun zamandır okuma listemde olan fakat bir türlü elimin gitmediği kitaplardan biriydi. Geçen aylarda eski baskılarını çok ucuza bulmam dolayısıyla elime geçince serinin ilk kitabını yani Gölge Ve Kemik'i okudum ancak beğendim mi tam emin değilim işte.

Kitabın fantastik dünyası çok farklı. Bir süre uyum sağlamakta zorlandım çünkü yazar evreni tanıtmaktansa konuya girip karakterleri maceradan maceraya savurmayı uygun bulmuş. Ancak ben bunu doğru bulmadım işte. Fantastik serilerin ilk kitaplarında var olan evreni yazarların kurguya yedirerek tanıtması taraftarıyım ben. Böylece hem kurguyu hem de evreni ilk kitabın sonunda öğrenmiş oluyoruz. Ancak dediğim gibi Gölge Ve Kemik de bu yoktu. Küçük ayrıntılara yer verilmese kurgu tam bir muammaydı.

Kitapta bir diğer sıkıntım ise karakterin çelişkili davranışları. Yani tamam ergen karakterlerin mantıksız davranışlarına alışkınız ama bu serideki iki karakterdi afedersiniz ama salaktı yani. ( Bu düşüncem hiç değişmedi hiç.) Kitabın benim için en iyi tarafı ise hiç kuşkusuz Karanlıklar Efendisi'ydi.

İçinde minnoş bir kalbi barındırsa da haysiyetsiz bir şerefsiz olan bütün kötü karakterlere bayılıyorum. Of şerefsiz, ahlaksız, bencil, sayko karakterler benim arşım sanırım. Muhtemelen bu seride aradığımı bulamayacağım ama seviyorum seni Karanlıklar efendisi :') #teamthedarkling


2. Okuma

( Yorum yazacaksam iki okumada da düşüncelerimi görün diye diğer yorumu hiç değiştirmeden ekledim. Bu yeni yorum 😂) Ya bir şey diyeyim mi ben kitabı zamanında okumamışım yüksek ihtimalle. Bazı kitapların zamanı vardır işte Gölge Ve Kemik o gruba giriyor. İlk okuduğumda akıcı olmamasından, konuyu anlamamaktan şikayetçiydim ama şimdi bir günde çok da rahat, anlayarak okudum. Hatta karakterlerden nefret ettiğimi bile düşünmüştüm. Malyen bir sıfır yenik başlamıştı. Şimdi o kadarda değil ya diyorum. Tamam ikisi de salak ama fantastik genç yetişkinlerin klişesi gibi bir şey salak karakterler bana göre. Neyse hala #teamthedarkling.




KUŞATMA VE FIRTINA 

"Kendine dikkat et, Nikolai," dedi Malyen sakin bir sesle. "Prenslerin de herkes gibi kanı akar."

Nikolai kolunu, üzerine toz konmuşçasına silkeledi. "Evet," dedi. "Onların kanı daha güzel elbiselerde akar."

Normalde serilerin ikinci kitaplarına yorum yazmak çok zordur. Çünkü ilk kitabın büyüsü kaybolmuş, kurgu asıl yere doğru giderken tuhaf bir durgunluğa, hareket etmeden hareket edebilmeye başlamış bir nevi ikinci kitap klişesine dönmüştür. Söyleyecek söz bulmak zordur çünkü aslında kitapta hiçbir şey olmamıştır. Sadece devam etmektir görevi. Ama Kuşatma Ve Fırtına bana o ikinci kitap klişesini yaratmadı. Tamam yine büyük olaya giderken olan durgunluk vardı ama bu kitap hakkında söyleyeceklerim daha fazla sanki.

Fantastik bir dünya var ortada ve bu fantastik dünya daha da güçlenmiş, en kötü karakteri daha kötü, en iyi karakteri daha iyi bir gibi benim en nefret ettiğim şeyi de yapmamış. Herkes bence kendince kötü ve kendince bencil. Kitabın bana bunu yansıtması da en iyi olayı diyebilirim.

Şimdi gelelim en esas konuya, aslında oturup düşündüğümde tamam sevdim ama karakterlerine asla tahammülüm yok bu kitabın. Mahalle yanarken birisi Zoya ve öpüşmek derdinde birisi de güvensizlik, eziklik çıtasını yükseltme derdinde. Ulan demezler mi adama sen bu kızla büyüdün, yanında her haltı yedin, kız kendini tamamen yalnız hissedip üstünde bu kadar yük varken mi kıskanmak, saçma bir sahiplenme hastalığına kapılmak aklına geldi. Allah'ın GERiZEKALISI, mal malyen yüzünden kitabı fırlatıp atayım mı yoksa Alina'yı sarıp sarmalayım mı bilemedim. Onunla birlikte üzüldüm, kırıldım. Ama onun gibi affedemem ben Malyen'i. Leş ve ezik erkek karaktere zerre tahammül edemiyormuşum ben bu kitapta kesin olarak anladım bunu.

Hala içimde bir umut Karanlıklar Efendisi'nin aslında çok iyi çok minnoş adeta bir sevgi pıtırcığı olduğu hayalini kuruyor ama ikinci erkek karakter aşkımı Nikolai de kullanıp Mal Malyen'i öldü kabul ediyorum an itibariyle.

Ve son olarak hala #teamthedarkling . Yak yık ortalığı haşin yarim.



ÇÖKÜŞ VE YÜKSELİŞ

"Aleksander," diye fısıldadım. Bir çocuğun adıydı bu. Artık kullanılmayan. Neredeyse unutulmuş."


Bir seriyi karakterlerine göre değerlendirmek benim en nefret ettiğim özelliklerimden birisi. Düzeltmek için hiçbir şey yapmamakla birlikte okuduğum her kitapta bu olay daha da katlanıyor sanki. Çöküş Ve Yükseliş ise zirvesi oldu bana göre. Çünkü kitabın ana karakterlerine zerre saygım, sevgim yok. Hepsini tükettiler sağ olsunlar.

Serilerin final kitapları genellikle hareketli olur. Çünkü ikinci kitabı olağan bir durgunluğa erişmiştir ve kurgunun heyecanlı olması gerekir. Ama Çöküş Ve Yükseliş de bu yoktu. Olabildiğince yavaş ve doyurucu işlendi kurgu. Yavaşlıkta bir sorunum yok hatta bu olayı sevdim bu seride. En başından dediğim gibi benim en büyük sorunun maalesef bu serinin karakterleri.

Bana deselerdi ki, Büşra en nefret ettiğin tüm özellikler bir karakter de toplanmış hatta bir de ana karakter olmuş bu herif, bu seriye zerre dalmazdım. Ama şöyle bir şey var ki evreninin iyi yaratıldığını o kaotik ortamı çok sevdiğimi açık yüreklilikle söyleyebilirim. Hatta bir ara keşke bitmese bir kitap daha rahat okurdum diye düşündüm. (malyene rağmen). MALyen demişken ona verilen misyona zerre tahammül edemedim. Sadece aklamak için yapılmış onlarca şeyden biriydi. Yazarın torpilli karakteriydi zaten geçen üç kitapta da bunu bariz belli etti. Kitapta tonla karakter onun için harcandı. Prensten tutun kitabın en sevdiğim karakteri olan Karanlıklar Efendisi'ne kadar. 
İlk defa bir seri de en sevdiğim karakteri serinin en kötüsü denilebilecek ama bana göre asla olamayan bir adam. Tutarsız, sümsük, meymenetsiz bir karakterdense kitabın başından sonuna kadar tutarlılığı ve doğrucu davutluğu ile kalbimi çalan Karanlıklar Efendisi'ni okumayı yeğlerdim. Hep kalbimde olacak. Onun kadar üzüldüğüm bir başka karakter olmadı sanırım.

Fantastik sevip, tutarsız, salak, gereksiz, fazla meymenetsiz karakterlere göz yumarım diyenlerdenseniz gözüm kapalı öneririm bu seriyi. Ama şöyle bir şey var ki bittiğinde duvar yumruklamalı bir seansa hazırlamalısınız kendinizi.


Sevgiler.

SEVİP SEVMEDİĞİME BİR TÜRLÜ KARAR VEREMEDİĞİM 2 KİTAP ( JANE STEELE VE ALİCE HART'IN KAYIP ÇİÇEKLERİ)


YORUM

Alice o günü, hayatını geri dönülmez şekilde değiştiren gün olarak hatırlayacaktı her daim, ancak anlaması yirmi yılını alacaktı: Hayat ileriye dönük yaşanır ancak geriye dönük algılanır. Tam ortasında dururken manzarayı görmek mümkün değildir.

Alice Hart'ın Kayıp Çiçekleri'ne başlarken beni bu kadar üzüp yıpratabileceğini düşünmüyordum. Cıvıl cıvıl bir kapak, çiçeklerle dolu rengârenk bir konu nasıl bu kadar yorabilir ki insanı değil mi. Ama kitabı bitirip kapağını kapattığımda gerçekten yorulduğumu, kitabın kapağına tezat o kapkaranlık atmosferinin beni yıprattığını farkettim. Alice Hart'ın Kayıp Çiçekleri'ne bir iyileşme hikâyesi, küçük bir kızın kendini bulma yolculuğu diyebilirdim eğer son 100 sayfayı okumasaydım. Ancak yazar kendi içinde bir tezata düşmüş ki kitabımızın kahramanı Alice Hart iyileşecekken kendisini kısır bir döngü içinde buldu. Ve bu hüzünlü bir olaydı benim için. Kadının hayatına yön verebilmesi için onu çevresinin kurguladığı bir hayata mahkum etmek, bundan kurtulduğunda başına gelen her şeyin bir anda yine en baştan tekrar etmesi.

Var olabilmek için geçmişine mi sırtını dönsün, geleceğini mi kucaklasın bir türlü karar veremedik hem yazar hem de okur olarak. Ve bu eziyetti bana göre. Hem okura hem de o kadar yükün altında kalmış ana karaktere. Kitabın beni yoran kısmı da buydu işte. Bunun dışında tam bir çiçek cahili olduğum için bölüm başlarında yer alan çiçek adları, ne anlama geldikleri (bu kurgu olsa bile) benim için bulunmaz bir nimetti.

Alice Hart'ın Kayıp Çiçekleri aşırı güzel, etkileyici bir roman değil. Gerçekçilik boyutu hem yüksek hem de bir parça fantastik (kurgu fantastik değil, yaşanılanlar gerçek dışı) bir hikâye bana göre. Yazar bütün tezatlıkları kitapta vermiş. Bunun bilincinde okursanız seversiniz diye düşünüyorum.

Sevgiler.



YORUM

"Anneme yeniden kavuşmak için cehenneme gitmem gerekiyorsa,o halde öyle olsun.Ben de bir başka ete kemiğe bürünmüş felaket olacağım o halde.Ama gayet güzel bir felaket." 

Jane Steele, Jane Eyre'nin nahif ortamının aksine daha korkunç, daha acımasız ve daha karanlık bir hikayeye sahip. Antikahraman bir ana kadın karakterimiz var aslında. Yaptığı şeyler kendince doğru olsa da toplum nezdinde kabul görmüyor. İnsanların kötülüklerini Jane Eyre'nin sakın affediciliği ile asla kabullenmeyip adeta kendi öyküsünü yaratıyor.

Hem tuhaf bir akıcılığa hemde akıllara ziyan bir durgunluğa sahip. Bütün zıtlıklar kitapta toplanmış gibi. Jane Eyre seven, onun bambaşka bir tarafına farklı gözle bakmak isteyen okuyuculara tavsiyemdir.


ISKARTA - KİTAP YORUMU ( Unwind Dystology #1)



ARKA KAPAK

Hayatı sona erdirilecek ama başka formlarda vücut bulacak gençler...
Iskarta işleminden kaçış yok!
 
İkinci İç Savaş, üreme hakları yüzünden çıkmıştır. Çocuğun hayatının, ana rahmine düştüğü andan on üçüncü yaşına kadar sonlandırılması yasaklanmış, bu ürpertici kararla savaş sona ermiştir. Ancak anne babalar, on üç ve on sekiz yaşları arasındaki çocuklarını ıskartaya çıkarabilir, ıskarta işleminin sonunda çocuğun tüm organları başkalarına nakledilir. Dolayısıyla hayat teknik açıdan son bulmaz.
 
Connor anne babasının bir türlü kontrol edemediği bir çocuktur. Risa devlet himayesinde büyümüş ancak hayatta tutulacak kadar yetenekli bulunmamıştır. Lev ise ıskartaya çıkarılmak için büyütülmüştür. Birlikte kaçma, hatta belki de hayatta kalma fırsatları olacaktır.



YORUM

"Her halükarda, hiçbir zaman öyle büyük biri olamayacaktım. Ama şimdi, istatistiksel olarak konuşursak, bir parçamın dünyanın bir yerlerinde başarılı olma şansı var. Tamamen ise yaramaz olmaktansa en azından kısmen büyük olurum."

Iskarta, uzun zamandır okumadığım distopya açlığıma ilaç gibi gelen, karakterleri, kurgusu, gidişatı hemen hemen her şeyi ile bu sene içerisinde okuduğum en iyi kitaplardan biriydi. 
Kitabımız korkunç bir distopik  evrene sahip. Üreme hakları yüzünden çıkan iç savaş nedeniyle bir kanun oluşturuluyor. Bu kanuna göre halk kendi çocuklarına ya da kapılarına bırakılan rastgele her çocuğa bakmak zorunda ama bu çocuklar 13 -18 yaşları arasında eğer aileler isterlerse ıskartaya çıkarılıyorlar. Yani bir nevi zorunlu organ nakline. Canice katledilip ülkede hasta, ihtiyacı olan bireylere çare oluyorlar.

Kitabımızda Iskarta'dan kaçan üç çocuğun öyküsü. Birisi anne ve babası tarafından istenmiyor, bir diğeri dini sebepler yüzünden kendisini buna mecbur hissediyor en sonuncusu ise yetimhanede büyüdüğü ve farklı bir meziyeti olmadığı için devlet tarafından gözden kaçırılmış. İşte bu üç ana karakterin gözünden okuyoruz biz Iskarta'yı. Ve hangi gözden okursak okuyalım acayip korkutucu geliyor evren bize. Düşünsenize kendi anne babanız birden yok yere sizi öldürmek istiyor, benden bu kadar sana bakamıyorum diyor. Ve sistem o kadar korkutucu ki ıskartayı aslında çocuklarını öldürmek olarak görmüyorlar. Sadece başkalarına ilaç olduklarını düşünüyorlar. Nereden bakarsak bakalım korkunç ve acımasız bir sistem. Özellikle çocuklar üzerinden ilerlemesi bana göre tüyler ürpertici.

Iskarta, karakter açısından çok zengin bir kitap. Her karakterin gözünden okuyoruz biz kitabı ayrıca. İlk önce bu durum beni rahatsız etse de sonuca giden süreçte neden gerekli olduğunu ve böyle yapılmasının doğru olduğunu daha iyi anladım. Seri olmayıp tek kitap kalsa bence güzel olurdu ama daha gelecek üç kitap daha var. Ama evrene doyamadım da bundan eminim.

Özellikle distopya seven okurlara, farklı bir bakış açısı kazandırması açısından önerimdir.

Sevgiler 💙

ACI ÇİKOLATA - KİTAP YORUMU


ARKA KAPAK

Yemek pişirerek, yemek yiyerek, yemekler aracılığıyla aşk ilanı, tinsel ve tensel iletişim gerçekleşebilir mi? Laura Esquivel, "Acı Çikolata" ile, içinde yemek tarifleri, aşk öyküleri ve kocakarı ilaçları bulunan bu romanla bu iletişimin gerçekleşebileceğini kanıtlıyor. Yüzyıl başlarında Meksika'da devrim, eski kolonyal toplumun son kalıntılarını temizlerken, aile geleneğine göre evlenmesi olanaksız, ama buna karşın Pedro'ya delicesine tutkun Tita, yemek yapmayı aşkının iletişim aracına dönüştürüyor. Laura Esquivel bu olanaksız aşkı yemek ve kocakarı ilaçları tanımlarıyla dile getiriyor ve sarsıcı, büyüleyici bir dille bu aşkın ezgisini yaratıyor; yarım kilo soğan, iki baş sarmısak, bir tutam fesleğen, romanın her satırından fışkıran yakıcı aşkın simgesine dönüşüyor. Yazarın ironik, neşeli ve yumuşak bir dili var; yaşam sevgisi ve tensel aşk bu dil içinde büyülü gerçekliğe bağlanıyor. Hiçbir kadın yazar, kadın dünyasını bu düzeyde dile getiremedi. Kısa zamanda on beş dile çevrilen ve yazarın senaryosuyla sinemaya aktarılan, filmi ülkemizde de büyük ilgiyle karşılanan "Acı Çikolata", başta Meksika ve ABD olmak üzere yayımlandığı her ülkede satış rekorları kırdı. Bir kez okumakla yetinemeyeceğiniz bir roman.




YORUM



Hepimiz, içimizde bir kutu kibritle doğarız. Ama tek başımıza bunu yakamayız. Deneyde görüldüğü gibi oksijene ve mum alevine ihtiyacımız vardır. Örneğin, oksijen, sevdiğimiz insanın nefesinden gelebilir. Mum aleviyse güzel bir yemek, müzik, okşamalar ya da güzel sözlerdir.

Acı Çikolata için büyülü bir atmosferde yemek kokuları ile dolu hüzünlü bir aşk hikâyesi demek doğru olur.

Bazı kitaplar vardır dümdüz bir konuyu ele alsalarda kurgulandıkları ortamlarıyla, karakterleriyle benzer hikâyelerden milyonlarca durak ötededirler. Acı Çikolata da işte yazım tarzı, karakterleri ve atmosferiyle benzer hikâyelerinden çok öte bir yerde.

Konusundan bahsetmeden önce ben kitabın türünden bahsetmek istiyorum ilk olarak. Kitap büyülü gerçeklik akımı ile yazılmış. Bu akım başta normal bir kurgu gibi gözüksede bir takım fantastik ögelerin hikayeye serpiştirilmesi diye özetlenebilir. İlk başta bu olayı çözemiyorsunuz, hatta okura biraz absürt geliyor. Karakter ağlıyor mesela, ağlaması o kadar şiddetli oluyor ki merdivenlerden seller taşıyor. Ve kimse bunu yadırgamıyor. Böyle bir hikâye işte Acı Çikolata. Bana haylaz hüzünlü bir çocuğu hatırlattı bitirdiğimde.

Kitabımız, Meksika Devrimi'nin gölgesinde bir konakta geçiyor. Ailenin küçük kızı Tita'nın hikayesini okuyoruz biz. Geçmişten gelen köklü bir gelenekleri var bu ailenin. Evin en küçük kızı anneye bakmak zorunda. Bütün hayatını eve ve mutfağa adamak, evlenmemek ve evden ayrılmaması gerek. İşte hikâyemizin hüzünlü kısmı da burada başlıyor.

Tita aşık. Sevdiği adamla evlenmek istiyor. Ancak ne annesi ne çevresi buna izin vermiyor. Sevdiği adam sırf ona yakın olmak için Tita'nın ablası ile evleniyor. Anlayacağınız küçük entrikalar, büyük acılarla dolu bu hikâye okuyucuyu mahvediyor. Yoruyor, kalbinizi kırıyor bir an bile yüzünüzü güldürmüyor.Ta ki Tita'nın baş kaldırısına kadar. Köklü bir geleneği yıkmak kadar zor bir şey varsa o da yobazlık derecesinde inanılan bir geleneği yıkmaktır. Ve Tita bunu başarıyor. Okuyucu da derin bir nefes alıyor.

İşte böyle bir hikâye Acı Çikolata. Aşırı renkli meksika mutfağı ile özdeşleşmiş iç kavurucu bir öykü. Her anında farklı bir tat var. Sıradanlığın içinde kök salmayıp sivrilebilen kurguları seviyorsanız canı gönülden öneririm.
Sevgiler.

20 Şubat 2020 Perşembe

Sen, Ben Ve Yıldızlar - Kitap Yorumu



ARKA KAPAK

AŞK, ZAMANI BİLE ALT EDECEK KADAR GÜÇLÜYDÜ.
 
Ortadoğu ve ABD, nükleer bir savaş sonucunda yeryüzünden tamamen silinmişti. Artık egemen güç, bireyselliğin ön planda olduğu ve herkesin üç yılda bir dünyanın farklı bir köşesine taşınmasını gerektiren Avrutopya’ydı. Katı kurallarla korunan ütopyanın en ateşli savunucularından olan Max, Carys’e ilk görüşte âşık oldu. Fakat bu yeni dünyada genç âşıklara yer yoktu, beraber olmak için tek şansları yıldızlara ulaşmaktı.
 
Ve sonra her şey tepetaklak oldu.
 
Uzayın karanlık boşluğuna hapsolmuş Carys ve Max’in sadece doksan dakikaları vardı. Kaçınılmaz sona doğru ilerlerken, geçmişlerini ve arkalarında bıraktıklarını düşünmeden edemiyorlardı. Kendilerini bir türlü evlerine ait hissedemeseler de birbirlerinden vazgeçmeye niyetleri yoktu. Oksijenleri tükenmenin eşiğine geldiğinde, sınanan sadece aşkları olmayacaktı.
 


YORUM

"Onlara ilk aşkın insanı paramparça edebileceğini söyle. Ama aynı zamanda da insanı kurtarabileceğini..

O kadar bu dünyanın ötesinde bir adam ki sizi göklere uçurur ve geri getirir..."

Sen, Ben Ve Yıldızlar, okumamın üstünden uzun zaman geçse bile hakkında ne hissetmem gerektiğini bilmediğim kitaplardan birisi benim için.

Tuhaf bir ütopya da neyin ne olduğunu kitabın son sayfalarına kadar çözemediğimiz bir evren de sizi yıkıp yerle bir eden ilk aşk hikâyesini barındırıyor içinde. En azından öyle hissetmeniz isteniyor. İki farklı zaman içinde aşkın evrelerini ve bugününü okuyor okuyucular. Evreler kısmında bulundukları dünyanın içinde imkansızlıklarını, bugünlerinde ise birbirleri için, hayatları için verdikleri akıl almaz mücadeleleri işleniyor.

Ve son kısımda ise ilk aşkın her ne olursa olsun daima var olacağını. Normalde son kısıma kadar kitap için söyleyeceğim birçok şey vardı. Hikayeyi beğenmemiştim, gittiği yön çok klişeydi ve karakterler bana acayip duygusuz gelmişti. Ve kurgu da akıl almaz bir kopukluk vardı. Ama son cümleleri okuyup kitabı kenara bıraktığımda, Sen, Ben Ve Yıldızlar'ın gidişatı, kurguya yön veren hareketlerinin dahi yıkıcı bir son yazılabilmek için olduğunu anladım. Bana tek bir son verilseydi her türlü kabullenirdim ama ben üç farklı son okuduk ve hiçbirini kabul edemiyorum nedense. Çünkü elimde hiçbir şey yok. Ne hissedeceğimin yazar tarafından belirlenmesi olayına da  karşıyım anlayacağınız üzere. Hala sevdim mi sevmedim mi bilmiyorum. İlk bitirişte kalbiniz kırsa da sonrasında kafa karışıklığından başka bir şey vermiyor bana göre.

Acaba kitabı mi yanlış anladım diye de düşünmüyor değilim anlayacağınız. Tuhaf, çok tuhaf okumalarımdan biriydi. Tavsiye bile veremiyorum, yorumun saçmalığından anlayacağınız üzere, beynim tamamen bloke olmuş halde. 😂

Sevgiler.

5 Şubat 2020 Çarşamba

The Book Of M - Kitap Yorumu


ARKA KAPAK

KIYAMET BAŞLIYOR!
Doğaüstü  bir  felaketin  hüküm  sürdüğü  bir 
dünyada  geçen  The  Book  of  M,  sevdiklerini  kurtarabilmek  için  her  şeyini  feda  etmek 
zorunda  kalan  bir  grup  insanın  etkileyici 
hikâyesini konu ediniyor.
 
Bir akşamüstü, Hindistan’da akıllara durgunluk 
veren  bir  olay  yaşanır.  Sıradan  bir  adam  gölgesini kaybeder ve bu olay tüm dünyaya yayılmaya  başlar.  Gölgelerini  kaybedenler  yepyeni 
güçlere kavuşsalar da bunun karşılığında ciddi 
bir bedel ödemek zorundadırlar: Bütün hatıralarını kaybetmek.
 
Ory  ve  karısı  Max,  ormanın  derinliklerinde 
terk  edilmiş  bir  otele  sığınarak  şimdiye  kadar  Unutuş’tan  kaçmayı  başarmışlardır.  Ama 
bir gün yaşadıkları beklenmedik bir olay, tüm 
planlarını  altüst  eder.  Ory  ve  Max’i  oldukça 
tehlikeli bir yolculuk beklemektedir.
 
“Bu  kitap  büyük  bir  özenle  hazırlanmış,  dünyanın  sonunu  anlatan  bir  gerilim  romanı… 
Shepherd’ın  beklenmedik  gelişmelerle  okuru 
şaşırttığı ve anılarımızın ne kadar değerli oldu-ğunu bize ustalıkla anlattığı The Book of M, oldukça çarpıcı ve yaratıcı bir dille yazılmış.”
-USA Today


YORUM







Umarım her şeyin arasında en son seni unuturum, Ory. Umarım nereye gittiğimizi bile unuttuktan sonra unuturum seni. Seni unutmak yerine sonsuza kadar yolda olup New Orleans'a hiç varmamayı tercih ederim.

The Book Of M, konusunun ilginçliği bir yana kitap boyunca akıllara durgunluk veren bir yavaşlık da ilerlese de okuyucu diken üstünde tutan anlatıma sahip, eşsiz kitaplardan biri bana göre.

Kitabımız, Hindistan'da başlayıp bütün dünyayı ele geçiren ilginç bir hastalık ile başlıyor. Öyle ki bu hastalık ilk önce insana gölgesini kaybettiriyor sonra hatıralarını. Araştırılıyor, ilaçlar bulunmaya çalışılıyor ama nafile. Bütün dünya insanları, yavaş yavaş sonsuz bir unutma sürecine giriyor. Bu hastalığa muzdarip olmayan bir avuç insan ile de kitabın asıl hikâyesi başlıyor.

4 farklı karakterin gözünden okuyoruz The Book Of M'i. Ama karakterlerin hiçbir ortak özelliği yok. Öyle ki ülkeleri, kişilikleri, inandıkları şeyler bile farklı. Bir yerde birleşmeleri imkansız o derece. Kitabı okurken hafif bir ön yargı ile bu karakterlerin bir araya gelmesi imkansız bile diyorsunuz. Ben dedim yani yalan yok. Ama yazar o kadar ilginç tasarlamış ki kurguyu bir yandan sonuca giderken aslında sebebe varıyoruz. Aşırı çetrefilli bir hikâye anlayacağınız. Uzun uzun anlatmak istemiyorum ama kurguyu, gidişatını vardığı yönü acayip beğendim ben. Heyecanlı bir hikâye olmamasına rağmen yazar okuyucu her anlamda etkileme potansiyeli olan bir kaleme sahip. Tek sıkıntım sonunun beni tatmin etmemesi bir de durağanlığının yer yer bunaltması. Onun dışında hiçbir şikayetim yok çünkü kurguyu acayip sevdim.


Özellikle klasik kıyamet sonrası hikayelerinden bıktıysanız ilaç gibi gelecek The Book Of M. Doğu mistisizmi de harmanlanınca tadından yenmemiş, önerimdir. Umarım sizler de seversiniz.
 

Hunharca Okuyan Kız Template by Ipietoon Cute Blog Design and Bukit Gambang