25 Ocak 2018 Perşembe
BRONZ ATLI - KİTAP YORUMU (THE BRONZE HORSEMAN #1)
ARKA KAPAK
Bu kısacık ömürden korkmayacağım, başımı eğmeyeceğim, dik durmanın bir yolunu bulacağım. Kapımı her şeye kapatacağım, Alexander. İçimde yalnızca sen kalacaksın...
Şarkılar söyleyip hayaller kurmaktan başka işi olmayan on yedi yaşındaki dünyalar güzeli Tatyana, Almanların Rusya'yı işgal ettiği 1941 yazından sonra hayatının bir daha asla eskisi gibi olmayacağından habersizdir. Çünkü savaşa girdiklerini öğrendikleri gün hayatının mucizesiyle karşılaşmıştır; yakışıklı ve gizemli Kızıl Ordu subayı Alexander Belov…
Birbirlerine ilk görüşte âşık olan Tatyana ile Alexander ateş ve baruttur, bir kuşun iki kanadı, gece ve gündüz, toprak ve çiçek… Fakat aşk da hayat gibi, asla göründüğü kadar kolay değildir. Hatta onlarınki aşkların en zorudur çünkü Tatyana'nın biricik ablası Daşa da genç adama sırılsıklam âşık olmuştur. Onları bekleyen o korkunç savaş, kış, açlık ve ölümcül sırlar, imkânsız aşklarının verdiği acının yanında bir hiç kalacaktır.
Bronz Atlı, Tatyana ile Alexander'ın hikâyesi. Başlarına bombalar yağarken kalpleri aşk için çarpanların hikâyesi. İhanetin olduğu kadar fedakârlığın da hikâyesi. Her satırı hüzünle, tutkuyla ve umutla kaleme alınmış, unutulmaz bir aşk ve savaş destanı…
Avucunu aç, içine benim için bir öpücük kondur ve sonra elini kalbine bastır.
"Gerçek aşkımı Kama kıyılarında buldum, " diye fısıldadı genç kızın gözlerinin içine bakarak.
"Ben de gerçek aşkımı Ulitsa Saltıkov-Şcedrin üstündeki bankta oturup dondurmamı yerken buldum."
"Beni sen bulmadın. Beni aramıyordun bile. Seni bulan benim."
"Alexander, sen beni... arıyor muydun?"
"Hem de kendimi bildim bileli..."
Normalde yorum yazmak istediğimde kitapları işaretlediğim yerlerden bir daha okuyup bazı şeylerin netleşmesi açısından not çıkartırım. Klasik bir giriş olacak ama Bronz Atlı'yı tekrardan elime alıp işaretlediğim yerleri okumak benim için resmen zulüm oldu. Okuyup kenara bıraktığım andan itibaren tam olarak bir ay geçti ama kitaptan vebalıymışcasına kaçıyorum.
Bunun sebebi ise kitabın okuru tam olarak mahvetmesi. Başladığımız andan itibaren bir dramın içinden başka bir drama uçarak geçiyoruz resmen. Hiç durmadan. Yazar okuyucuya nefes alma izni bile vermiyor. Parçalıyor, kırıyor. Tamir bile etmeden kurgusuna kaldığı yerden devam ediyor. Aynı zamanda da kitabı diğer türdaş kitaplarından ayırt ederek çok farklı bir kulvar olan "Savaş" ve "Devletler arası siyasi entrikaları" kurguya yedirerek sanki okuru kalbinden vurmamış gibi tedaviyi bir kenara bırakıp kan kaybından öldürmeye mahkum ediyor.
Bronz Atlı iki farklı tip düşünce açısıyla değerlendirilmeli bence. Çünkü salt bir tarihî aşk kurgusu değil elimizdeki. Romantizmin yanında siyaseti, siyasetin getirdiği entrikaları ve bunların hepsinin bir sonucu olan gerçek bir "savaş"ın içinde var olmaya çalışan iki karakterin öyküsü bu.
İşlenen kurgu en başından beri okuyucuya hiçbir detay atlanmadan gerçeklik payıyla yavaş yavaş yediriliyor okuyucuya. Savaşın nereden patlak verdiği, Rus halkının bu olaylara bakış açısı, savaşın sadece "gerçekten" halka zarar verdiği her olayda okuyucunun gözüne gözüne sokuluyor.
Ama şöyle bir var ki kitabın savaş kısmını okumak canımızı aşırı yaksa da yazar durun diyor, daha bitmedi siz okuyucuları mahvedeceğim. Ve önümüze tamamen imkânsız kahredici bir aşk hikâyesi sürüyor.
İşte böyle başlıyor dillere destan Tatyana ve Alexander'ın hikâyesi. Savaşın içinde yaşamaya çalışan halktan bir küçük kız ile halkını korumaya adamış askerin hayran olunası aşkı.
"Elvada, mehtabım, nefesim, beyaz gecelerim, altın ışıltılı güneşim, berrak suyum ve ateşim. Elvada... Umarım daha iyi bir hayata kavuşursun, yüzün tekrar güler, huzuru bulursun. Batı'nın sabah güneşi o güzel yüzüne vurduğunda, bil ki senin için dilediklerim boşuna değildi. Elvada, Tatyana'm, inancını daima koru."
Bronz Atlı'nın daha önce bahsettiğim farklı konular üzerinden kurguyu işleme özelliği dışında bir de romantizmin kitap boyunca okuyucu dize getiren yoğunluğu var. Tek tip bir romantik-dram kitaplarının işleyişinden çok yan karakterler ile işler daha da zorlaştırılınca iki ana karakterin duygularının saflığını daha da iyi anlıyoruz. Zarif cümleler ile duyguların bütün naifliği adeta içimize işliyor okurken.
Okuyup beğendiğim kitaplar için genellikle çok güzeldi deyip kısaca kestirip atabiliyorum. Ama iş Bronz Atlı'ya gelince her bir detayını sanki daha önce bahsedilmemiş gibi tane tane anlatmamak için zor tutuyorum kendimi. Güzeldi fakat bu güzelliği kahredecek kadar gerçekti. Her cümlesini elimi kalbime koyarak, nefes almak için duraklayarak okudum.
Ama şöyle bir şey var ki bir kitabın devamı için ilk defa bu kadar heyecansızım sanırım. Çünkü Bronz Atlı'da çektiğim acı beni bir süre idare edecek durumda. Elbet bir gün okuyacağım ama bir iki ay kendime kitabı yedirme süresi veriyorum. Romantik kitapların kölesi olmuş, drama resmen koşa koşa giden mazoşist okurlara lütfen bu kitabın okuyun diyerek yorumumu burada noktalıyorum.
Sevgiler.
Etiketler:
bronz atlı,
kitap yorumlarım,
paullina simons,
pegasus yayınları
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
kalbim o kadar dramı kaldırabilir mi bilmiyorum ama bir gün bende okumak isterim bu kitabı :D
YanıtlaSilKitabı okudum muhteşem bir kitaptir yazar Paulina Simonsun ellerine saglik. 30 yıl önce 13 yaslarindaydim annemin rahmetli dayısı ikinci dünya savaşı görmüş esir düşmüş biriydi yani gazi degildi.sovyetler savasinda esir dusemezsin yaralida olsan gazi sayilmazsin 1942 yilinda gözünün birini kayıp ederek yaralı halde esir dusmus almanyada esir kampında yaşamış 1946 yilinda Azerbaycana ailesinin yanina dönmüştü. Kitabı okurken hayrete düşüyordum cunku sen deme dayı bana Tatyana ve Alexandirdan başka kitabin çok yerini 30 yil önce anlatmış. Rahmetli dayı anlattıkça sesini bile kısardı ve bizi tembihlerdi sakin kimseye anlatmayın hükümet beni tutuklar derdi. O kadar ki korkuyordu. Hep derdi Hitler köpeğine verdiği değeri Stalin askerine vermedi. Amerika biz esirleri alman kamplarindan kurtardıktan sonra sovyetler bizimle Almanyada çok yumsak konuştu sovyet sınırına girdiğimizde tekme tokat yedik. Üstelik Amerikalıların verdiği kiyafetleri üstümüzden çıkardılar.46 yilindan 91 yılına kadar dayı rahmetlik devletten emekli parası bile almadı cunku dayi almanlara hizmet etmis sayiliyordu. sovyetler dağıldıktan sonra dayiya emekli parası bağlandı. Zaten 99 yilinda rahmetli öldü. Arkadaşlar neden dayiyi sizlere anlattım kitap hayal ürünü değil kesinlikle doğru bir romandır. Kitabı okudukça dayiyi bir daha rahmetle ve saygıyla andım. Mutlaka okuyun. Çok iyi bildiğim bir şey var sovyetler dağılmadan önce de Stalin vatan hayini ilan edilmiştir.
YanıtlaSilSayısız dünya klasiği ve türk edebiyatı kitabı okudum ama hiç biri beni BRONZ ATLI kadar etkisi altına almadı sadakatin saf ve temiz aşkın aile bağlığıģın savaşın dramasını coğrafyayı tutkuyu bu kadar güzel bir şekilde okuyucuya empoze eden bir yazar beni bu kadar etkilememişti kitabı 3 defa aralıklı zamanlarda okudum tekrar tekrar
YanıtlaSil