24 Şubat 2020 Pazartesi

YALNIZLIĞIN KARA LANETİ-KİTAP YORUMU (Cursebreakers #1)



ARKA KAPAK

ÂŞIK OL, LANETİ BOZ.
On sekizinci yaşının sonbaharını tekrar tekrar yaşamaya lanetlenen Kordiyar veliahtı Prens Rhen, bir kızı kendine âşık edebilirse laneti kolayca bozabileceğini sanmıştı. Fakat önüne çıkan herkesi ayrım yapmaksızın parçalayıp öldüren bir canavara dönüştüğünde, işinin o kadar da kolay olmayacağını çabucak anlamış, sonunda kendi kalesini, ailesini ve umudundan geriye kalan son kırıntıyı da yok etmişti.
 
Harper için hayatta hiçbir şey kolay olmamıştı. Uzun süredir ortalarda görünmeyen babası, ölüm döşeğindeki annesi ve serebral palsisi nedeniyle devamlı kendisini küçümseyen abisi Harper’ı ayakta kalmak için sert ve dayanıklı olmaya mecbur etmişti. Ancak bir gün sokakta saldırıya uğrayan bir kadına yardım etmek isterken kendini bambaşka bir dünyada buldu.
 
LANETİ BOZ, KRALLIĞI KURTAR.
Harper nerede olduğunu ve neye inanacağını bilmiyordu. Prens mi? Lanet mi? Canavar mı? Harper, Rhen’le vakit geçirdikçe asıl tehlikenin ne olduğunu anlamaya, Rhen de Harper’ın, baştan çıkarması gereken sıradan bir kız olmadığını fark etmeye başlayacaktı. Fakat Harper’ı, Rhen’i ve ülkedeki herkesi Kordiyar’ın esiri olduğu lanetten kurtarmaktan daha fazlası gerekecekti.


YORUM

“Kalede başka sürprizler var mı?”
“Bugün değil.”
“O zaman burada kalmak istiyorum.” Sanki onu mutfaktan sürükleyerek çıkaracakmışım gibi masanın kenarını kavramıştı.
Başımı sallayıp kapıya döndüm. 
“Rhen,” dedi arkamdan.
Kapıda durup ona döndüm.
“Sana âşık olmayacağım,” dedi.
Söyledikleri şaşırtıcı değildi. İçimi çektim. “İlk olmayacaksınız."

Güzel Ve Çirkin retellinglerine karşı zaafım olduğunu muhakkak ki her yerden bağırarak söylediğim için duymuşsunuzdur. Yalnızlığın Kara Laneti'ni de işte bu zaafım yüzünden hiç vakit kaybetmeden aldım ve elime geldiği an da dayanamayıp okudum. Büyük bir ciddiyetle söyleyebilirim ki Yalnızlığın Kara Laneti bir retellingten fazlasıydı benim için. Canavarı gerçek bir canavar, güzeli var olan güzellik standartlarının biraz dışarısında, fantastik bir hikâye olmasına rağmen, gerçek duyguları, gerçek hikayeleri barındıran, beni tam anlamıyla dumur eden bir romandı. Gelecek ve paralel evren olarak nitelendirilen fantastik dünya, aşırı zekice uyarlanmıştı kurguya. Ve tüm bunların dışında kitabın seri olmasından mı kaynaklanıyor bilmiyorum ama bütün duyguları yavaş yavaş en gerçekçi hâliyle, karakterlerin hiçbir zaman çizgisini bozmamasını görerek okudum. Ve gerçekten bu yavaşlığın içine yerleşen fantastik kurgu kitabı bir an bile bırakamamızı sağlayan heyecanı barındırıyordu. Zıtlıkların romanı diyebiliriz bu yüzden Yalnızlığın Kara Laneti için. Kurgusu aşırı hareketli ve yoğun, duygusu bir o kadar yavaş ve doyurucuydu.

Ben kitabı  ne beklerken ne buldum kafasıyla bitirdiğim için sonunu biraz garipsedim ancak bu kurguyu deli gibi sevip, karakterlere hayran olduğum gerçeğini değiştirmiyor tabii ki.


Bu yılın en severek okuduğum kitaplarına hızlıca giriş yaptı Yalnızlığın Kara Laneti. En kısa zamanda devam kitaplarını bekliyorum. Fantastik kurgu seven, alışılmışın dışında karakterlere hayran olan okuyuculara tavsiyemdir.

20 Şubat 2020 Perşembe

Sen, Ben Ve Yıldızlar - Kitap Yorumu



ARKA KAPAK

AŞK, ZAMANI BİLE ALT EDECEK KADAR GÜÇLÜYDÜ.
 
Ortadoğu ve ABD, nükleer bir savaş sonucunda yeryüzünden tamamen silinmişti. Artık egemen güç, bireyselliğin ön planda olduğu ve herkesin üç yılda bir dünyanın farklı bir köşesine taşınmasını gerektiren Avrutopya’ydı. Katı kurallarla korunan ütopyanın en ateşli savunucularından olan Max, Carys’e ilk görüşte âşık oldu. Fakat bu yeni dünyada genç âşıklara yer yoktu, beraber olmak için tek şansları yıldızlara ulaşmaktı.
 
Ve sonra her şey tepetaklak oldu.
 
Uzayın karanlık boşluğuna hapsolmuş Carys ve Max’in sadece doksan dakikaları vardı. Kaçınılmaz sona doğru ilerlerken, geçmişlerini ve arkalarında bıraktıklarını düşünmeden edemiyorlardı. Kendilerini bir türlü evlerine ait hissedemeseler de birbirlerinden vazgeçmeye niyetleri yoktu. Oksijenleri tükenmenin eşiğine geldiğinde, sınanan sadece aşkları olmayacaktı.
 


YORUM

"Onlara ilk aşkın insanı paramparça edebileceğini söyle. Ama aynı zamanda da insanı kurtarabileceğini..

O kadar bu dünyanın ötesinde bir adam ki sizi göklere uçurur ve geri getirir..."

Sen, Ben Ve Yıldızlar, okumamın üstünden uzun zaman geçse bile hakkında ne hissetmem gerektiğini bilmediğim kitaplardan birisi benim için.

Tuhaf bir ütopya da neyin ne olduğunu kitabın son sayfalarına kadar çözemediğimiz bir evren de sizi yıkıp yerle bir eden ilk aşk hikâyesini barındırıyor içinde. En azından öyle hissetmeniz isteniyor. İki farklı zaman içinde aşkın evrelerini ve bugününü okuyor okuyucular. Evreler kısmında bulundukları dünyanın içinde imkansızlıklarını, bugünlerinde ise birbirleri için, hayatları için verdikleri akıl almaz mücadeleleri işleniyor.

Ve son kısımda ise ilk aşkın her ne olursa olsun daima var olacağını. Normalde son kısıma kadar kitap için söyleyeceğim birçok şey vardı. Hikayeyi beğenmemiştim, gittiği yön çok klişeydi ve karakterler bana acayip duygusuz gelmişti. Ve kurgu da akıl almaz bir kopukluk vardı. Ama son cümleleri okuyup kitabı kenara bıraktığımda, Sen, Ben Ve Yıldızlar'ın gidişatı, kurguya yön veren hareketlerinin dahi yıkıcı bir son yazılabilmek için olduğunu anladım. Bana tek bir son verilseydi her türlü kabullenirdim ama ben üç farklı son okuduk ve hiçbirini kabul edemiyorum nedense. Çünkü elimde hiçbir şey yok. Ne hissedeceğimin yazar tarafından belirlenmesi olayına da  karşıyım anlayacağınız üzere. Hala sevdim mi sevmedim mi bilmiyorum. İlk bitirişte kalbiniz kırsa da sonrasında kafa karışıklığından başka bir şey vermiyor bana göre.

Acaba kitabı mi yanlış anladım diye de düşünmüyor değilim anlayacağınız. Tuhaf, çok tuhaf okumalarımdan biriydi. Tavsiye bile veremiyorum, yorumun saçmalığından anlayacağınız üzere, beynim tamamen bloke olmuş halde. 😂

Sevgiler.

5 Şubat 2020 Çarşamba

The Book Of M - Kitap Yorumu


ARKA KAPAK

KIYAMET BAŞLIYOR!
Doğaüstü  bir  felaketin  hüküm  sürdüğü  bir 
dünyada  geçen  The  Book  of  M,  sevdiklerini  kurtarabilmek  için  her  şeyini  feda  etmek 
zorunda  kalan  bir  grup  insanın  etkileyici 
hikâyesini konu ediniyor.
 
Bir akşamüstü, Hindistan’da akıllara durgunluk 
veren  bir  olay  yaşanır.  Sıradan  bir  adam  gölgesini kaybeder ve bu olay tüm dünyaya yayılmaya  başlar.  Gölgelerini  kaybedenler  yepyeni 
güçlere kavuşsalar da bunun karşılığında ciddi 
bir bedel ödemek zorundadırlar: Bütün hatıralarını kaybetmek.
 
Ory  ve  karısı  Max,  ormanın  derinliklerinde 
terk  edilmiş  bir  otele  sığınarak  şimdiye  kadar  Unutuş’tan  kaçmayı  başarmışlardır.  Ama 
bir gün yaşadıkları beklenmedik bir olay, tüm 
planlarını  altüst  eder.  Ory  ve  Max’i  oldukça 
tehlikeli bir yolculuk beklemektedir.
 
“Bu  kitap  büyük  bir  özenle  hazırlanmış,  dünyanın  sonunu  anlatan  bir  gerilim  romanı… 
Shepherd’ın  beklenmedik  gelişmelerle  okuru 
şaşırttığı ve anılarımızın ne kadar değerli oldu-ğunu bize ustalıkla anlattığı The Book of M, oldukça çarpıcı ve yaratıcı bir dille yazılmış.”
-USA Today


YORUM







Umarım her şeyin arasında en son seni unuturum, Ory. Umarım nereye gittiğimizi bile unuttuktan sonra unuturum seni. Seni unutmak yerine sonsuza kadar yolda olup New Orleans'a hiç varmamayı tercih ederim.

The Book Of M, konusunun ilginçliği bir yana kitap boyunca akıllara durgunluk veren bir yavaşlık da ilerlese de okuyucu diken üstünde tutan anlatıma sahip, eşsiz kitaplardan biri bana göre.

Kitabımız, Hindistan'da başlayıp bütün dünyayı ele geçiren ilginç bir hastalık ile başlıyor. Öyle ki bu hastalık ilk önce insana gölgesini kaybettiriyor sonra hatıralarını. Araştırılıyor, ilaçlar bulunmaya çalışılıyor ama nafile. Bütün dünya insanları, yavaş yavaş sonsuz bir unutma sürecine giriyor. Bu hastalığa muzdarip olmayan bir avuç insan ile de kitabın asıl hikâyesi başlıyor.

4 farklı karakterin gözünden okuyoruz The Book Of M'i. Ama karakterlerin hiçbir ortak özelliği yok. Öyle ki ülkeleri, kişilikleri, inandıkları şeyler bile farklı. Bir yerde birleşmeleri imkansız o derece. Kitabı okurken hafif bir ön yargı ile bu karakterlerin bir araya gelmesi imkansız bile diyorsunuz. Ben dedim yani yalan yok. Ama yazar o kadar ilginç tasarlamış ki kurguyu bir yandan sonuca giderken aslında sebebe varıyoruz. Aşırı çetrefilli bir hikâye anlayacağınız. Uzun uzun anlatmak istemiyorum ama kurguyu, gidişatını vardığı yönü acayip beğendim ben. Heyecanlı bir hikâye olmamasına rağmen yazar okuyucu her anlamda etkileme potansiyeli olan bir kaleme sahip. Tek sıkıntım sonunun beni tatmin etmemesi bir de durağanlığının yer yer bunaltması. Onun dışında hiçbir şikayetim yok çünkü kurguyu acayip sevdim.


Özellikle klasik kıyamet sonrası hikayelerinden bıktıysanız ilaç gibi gelecek The Book Of M. Doğu mistisizmi de harmanlanınca tadından yenmemiş, önerimdir. Umarım sizler de seversiniz.
 

Hunharca Okuyan Kız Template by Ipietoon Cute Blog Design and Bukit Gambang