30 Eylül 2017 Cumartesi

COLLEEN HOOVER KİTAPLARI (CUMARTESİ ÖNERİLERİ #2)



Colleen Hoover ile tanışmam kitaplığımda daha kendine henüz yer edinmemiş Umutsuz ve Yeni Bir Umut adlı kitapları ile oldu. Umutsuz'u deli gibi e-kitap tükettiğim bir sırada rastgele indirmiş, klişe bir gençlik romanı olacak düşüncesiyle okumaya başlayıvermiştim hemen. Ehhh işte o zaman anladım Colleen Hoover 'ın asla hafife alınmayacağını. Umutsuz beni paramparça etmiş, ardından Yeni Bir Umut'u okuyunca da tamamen dağılmıştım. Bir süre etkisinden çıkamadım anlayacağınız bu iki romanın. Normalde önceden e-kitap okuyup kitaplığıma sonradan almayı severim romanları. Re-reading yapmak benim için bir nevi eğlencedir. Sanırım okuyalı epey geçti Umutsuz ve Yeni Bir Umut'u ancak almaya ciddi anlamda çekiniyorum. Yeniden okuyup o dehşeti ve "umutsuzluğu" hissetmek beni birazcık korkutuyor açıkçası. Ama tabi ki canı gönülden öneriyorum.


"Bazı babalar hayat verir. Bazıları hayatın nasıl yaşanacağını öğretir." (Umutsuz)

Colleen Hoover'ın okuduğunuzda hem bolca kalp kırıklığı hem de azıcık mutluluk hissettirecek bir diğer romanı Çirkin Aşk. Çirkin Aşk bana göre Colleen Hoover'ın kaleminin zirvesi. Normalde basit karşılanacak bir kurguyu karakterleri hissettirmesi, şiirsel ve nahif dili ile farklı bir kulvara sokuyor. Ben dağılmam bu romanda diyorsunuz ama bitirdiğinizde bir bakmışsınız hüngür hüngür ağlama hâlindesiniz. Ama bu değil ki kitabın türü dram. Hayır değil. Saf romantizm, eğlenceli diyaloglar ve şiirsel cümleler ile harmanlanmış bir kitap Çirkin Aşk. Henüz yazarın kalemi ile tanışmamışsanız Çirkin Aşk iyi bir başlangıç olabilir.


"Lisans eğitimimi burada alacağım ve sonra en iyi arkadaşım, Ian ve ben uçuş okuluna gideceğiz. Pilot olmak istiyorum. Sen ne olmak istiyorsun?"
"Mutlu," dedi gülümseyerek.
Bu harika bir cevaptı.

Ehh en son olarak Colleen Hoover'ı okumanız için en son nedeni olan herkes tarafından sevilemese de benim favorim Çarpılma'dan bahsedeceğim azıcık.

Çarpılma'nın konusu diğer iki kitaba göre hem daha klişe hem de daha hafif kaçsa da karakterleri ve okumaktan asla bıkmadığım şiir atışmaları ile benim en favori Colleen kitabım. İşaretlediğim bazı sayfalarını hâlâ ara sıra okuyup kâh kıkırdayarak kâh aşırı romantizm ve kalp çarpıntısı ile nefesimi tutarak okuyorum.



"Başkalarının kelimeleriniz hakkında ne düşündüğünün önemli olmamalı. O sahneye çıktığınızda, ruhunuzun bir kısmını paylaşıyorsunuz. Buna puan veremezsiniz."

Colleen Hoover okurken sizi hem deli gibi mutlu etmeyi hem de kalbinizi paramparça edip o parçalar ile vücudunuzda açabileceği kaç yara varsa hepsini açmayı başaran yegâne yazarlardan bana göre.

Basit bir konuyu basit karakterler ile birleştirse bile kaleminin hem nahif hem de dibine kadar sert olması sebebiyle kendisini daima türdaş yazarlardan ileri götürebilecek bana göre.

Eğer sizlerde romantizm ve günümüz gençlik konularının seveni iseniz Colleen'ın aşırı büyülü kalemi ile bir an önce tanışmanızı öneririm.

Sevgiler.

ATEŞ SERİSİ ( CUMARTESİ ÖNERİLERİ #1)




"Vampirler mi? Iyk. Tadı kaçtı. Onlarla ilgili yeterince şey anlatıldı. Zamanda yolculuk mu? Hah, mağara adamı davranışları gösteren insan azmanı bir dağlıyı her zaman bulabilirsiniz. Kurt adamlar mı? Oh lütfen, bu tam anlamıyla ahmaklıktır. İçindeki köpek tarafından yönetilen bir adamı kim ister? Sanki erkeklerin hepsi öyle değilmiş gibi..." ( KARANLIK ATEŞ)


Ateş Serisi buradaki birçok takipçimin bildiği üzere favori serilerimden. Vampir karakterler furyasının çoğaldığı ilk dönemlerde bu türün kitaplarını o kadar çok tüketmiştim ki bir yerden sonra bıkkınlık gelmişti anlayacağınız. Lise iki veya üçüncü sınıfta tam hatırlamıyorum, e-kitap olayına sarıp bu işin başlangıcını üstlenen forumlardan birinde gezerken Ateş Serisi hakkında bir başlık açıldığını görmüş, alıntılarını okuduktan sonra seriye e-kitap olarak başlamıştım. Başladığım anda da tabi ki kapıldım gittim büyüsüne.😂 Daha ilk dört kitap çıkmıştı, abartmadan söylüyorum cuma günü gecesi başlayıp cumartesi akşamına çıkmış bütün kitapları bitirmiştim. Beşinci kitabı (seriyi okuyanlar bilirler) beklemek ölüm gibi bir şeydi. Kitap çıktığı anda daha küçük bir lise öğrencisi olduğum için alamadım, forumlarda e-kitap hâlinin düşmesini bekledim bir de.

Peki nedir seni kendine hayran bırakan, defalarca okutan serinin alâmeti farikası dersiniz, bu paylaşımımda uzun uzun bunu anlatacağım sizlere.



"Seni ilk gördüğüm anda senin bir baş belası olduğunu anlamıştım."
"Al benden de o kadar."
"Seni rafların arasına çekip hissizce düzmek, sonra da evine yollamak istemiştim."
"Bunu yapsaydın asla gitmezdim."
"Ama hala buradasın."
"Bu kadar bozulduğunu belli etme istersen."
"Tüm varlığımı bozuyorsun sen."
"Tamam, gideyim o zaman."
"Hele bir dene de seni zincire vurayım." Dik dik baktı bana. "Bocalamak diye buna derler." İç geçirdi.
Bir süre sonra elini uzattı.
Ben de ona elimi uzattım. ( GÖLGE ATEŞİ)


İlk olarak Ateş Serisi okuyup okuyabileceğiniz en özgün kurgulardan birisi. Başlarda birçok kişiye kurgusal açıdan eksik gibi görünse de (Bana hiç öyle gözükmedi tabi ki) objektif olarak ele alırsak yazarın kaleminin ve hayal gücünün serinin bir sonraki kitabında sürekli gelişme hâlinde olduğunu görebilirsiniz.

Kurgu özgünlüğünü bir kenara bırakıp karakter bazında incelersek karakterlerinin de özgün olduğunu açıkça söyleyebilirim. Ana karakterimiz Mckayla yine birçok karakterde göremeyeceğiniz bir kişiliğe sahip. Karakter gelişimi mükemmel. Kendine güveni tam, aile terbiyesi (hâlâ gülerim o sahnelere) almış çıtı pıtı bir kız. Biz Ateş Serisinde bu çıtı pıtı kızın intikamı uğruna kendinden birçok konuda ödün vermesine, düşmanları etrafını sarıp bilmediği bir dünyaya adım atsa da buna ayak uydurmasına aşama aşama şahit oluyoruz. Mckayla Lane yine benim için şu zaman kadar saygı duyduğum en iyi kadın karakterlerden birisi.




"Bana yumruk at," dedim.
"Saçmalama," dedi.
"Hadi Barrons bana bir yumruk at."
"Sana yumruk atmayacağım."
"Hadi bana yumr..." dememle yüzümdeki tüm kemiklerin neredeyse kırıldığını hissettim. Kafamı salladım, hiç canım acımamıştı. "Bu mükemmel bir şey ya şuna bak bana vurduğunu anlamadım bile."
"Hadi bana bir yumruk daha at hadi..." Kanım kaynıyordu, vücudum çok güçlüydü, kendimi çok canlı hissediyordum.
Barrons kafasını sallıyordu.
Bir anda ona bir yumruk attım, kafası arkaya doğru gidip geldi.
"Mutlu musun şimdi?"
"Canın acıdı mı?"
"Hayır.
"Tekrar vurabilir miyim?"

"Hayır git kendine bir kum torbası al. " ( KAN ATEŞİ)

Seri, karakter bazında da gerçekten acayip çeşitli. Fantastik bir seri olduğu için her türlü yaratığın kol gezdiğini sizlere söyleyebilirim. Ancak bu karakter çeşitliliğinin de bir özgünlüğü var çünkü karşımıza çıkan farklı türde farklı karakterler kitabın içinde mutlaka bir yerden karşımıza çıkıp bizleri sırlarıyla tepetaklak edecek bir havaya sahip.

Seri boyunca hiçbir zaman durağanlık yaşamıyoruz. Yazarın kaleminin sihri olmalı, elinize aldığınız anda bitiveriyor her kitabı. Kalbinizde birçok yara bırakıp şaşkınlıktan gözlerinizi yuvalarından çıkararak tabi ki.

Ben bu kadar hayranı olarak serinin hâlâ ilk beş kitabını okudum. Tekrar tekrar da onları okuyorum. Altıncı kitaptan sonra başka bir karakterin ağzından anlatıldığı için seri benim için hala beşinci kitap ile bitmiş durumda. Elbet bir gün devamını okurum ama tabi ki ilk beş kitabın yeri benim için daima ayrı olacak. 
Her zamanki gibi okuyun diyorum bu seriyi. İlk kitabını bulamazsanız bile e-kitap olarak okuyun. Yazarın kaleminin, zihninin çılgınlar gibi ayakta alkışlanması taraftarıyım ben.



29 Eylül 2017 Cuma

FANGİRL - KİTAP YORUMU


ARKA KAPAK

Cath bir Simon Snow hayranıdır.
Öyle ya, tüm dünya Simon Snow hayranıdır...

Ancak bu Cath için bir hayat felsefesidir ve o takipçi olma konusunda çok iyidir. İkiz kız kardeşi Wren'le çocukluklarından beri Simon Snow kitaplarını defalarca okumaktan, hayran kurgusu yazmaya kadar, kendilerini seriye adamış, annelerini kaybetmelerini de ancak bu şekilde atlatabilmişlerdir. Büyüdükçe
Wren'in hayranlığı azalsa da Cath'in vazgeçmeye niyeti yoktur.
Üniversiteye gidecekleri sırada Wren, onunla aynı odada kalmak istemediğini söyleyince Cath kendi rahat dünyasının tamamen dışında, bir başına kalır. Son derece utangaç olan Cath, kendini yazdığı hayran kurgusuna kaptırmıştır. Hikâyesinde her zaman ne diyeceğini gayet iyi bilmekte ve gerçek hayatta hiç tecrübe etmediği romantizmi öyküsüne yansıtabilmektedir. Wren elinden tutmadan da Cath her şeyin üstesinden gelebilecek midir? Kendi hayatına başlamaya gerçekten hazır mıdır? Ya kendi hikâyelerini yazmaya?..
En önemlisi de Simon Snow sevdasını geride bırakma pahasına yola devam etmeyi istemekte midir?


“Son derece keyifli, sevgi dolu bir gençlik masalı; başarı kaderinde var.”
- New York Journal of Books
“Kesinlikle büyüleyici.”
- Kirkus Reviews
“Rowell, son derece popülerleşmiş hayran kurgusu evrenini ve on sekiz yaşındaki bir kızın aklından geçenleri başarıyla aktarıyor.”

- Entertainment Weekly




YORUM


"Gözlüğünü seviyorum," dedi Levi. "Simon Snow tişörtlerini seviyorum. Önüne çıkan herkese gülümsüyor olmamanı seviyorum çünkü o zaman bana gülümsediğinde... Cather... Seni herkese tercih ederim."


Fangirl, şu sıralar listemde olan dram türünde kitapları üst üste okumaktan kalbim sıkıştığında imdadıma koşarak yetişen, ağır önyargılı olduğum Rainbow Rowell'a karşı beni utandıran, bu ayın en eğlenceli, en tatlı kitaplarından biriydi bana göre.

Kitabın yazarı ile tanışmam birçoğumuzda olduğu gibi Eleanor ve Park ile oldu. Ancak Eleanor ve Park'ın o kadar övülmesine rağmen bende beklediğim etkiyi bırakmadığını fark etmiş ve Fangirl'ü de bu zamana kadar bu durumdan dolayı bekletmiştim.

Ancak anlarsınız ki pişman oldum.

Fangirl'e bayıldım.

Kitabımız, ünlü kitap karakteri Simon Snow hayranı Cath'in bu karakter için kendince kurguladığı hayran hikâyeleri yazdığı, üniversite yaşamına alışma sürecinde gerçek ile düş arasında bocalamasını ancak hayallerine sıkı sıkıya tutunup bunun kendine zarar vereceğini bilse de kaleminden, hikâyelerinden asla vazgeçmemesini konu alıyor.

Ama bunun yanında aile, arkadaşlık, ilk aşk gibi nahif konuları da ince ince işliyor tabi ki. Yazarın Eleanor ve Park'ta sevdiğim özelliklerinden birisi hassas olan bir konuyu iyi bir hikâye ve eğlenceli karakterler ile harmanlanmasıydı. Aynı şey Fangirl'de de oldu. Var olan sorunu bizlere hikâyenin ilk başında "dan" diye vermiyor yazar. Ağır ağır karakterlerin düşünceleriyle oluşan ortam ile ince ince yedirip hissetmemizi sağlıyor.

Fangirl başta da dediğim gibi eğlenceli bir kitap. Her sayfasından keyif alarak okuyorsunuz. Ama bunun yanında var olan gençlik sorunlarına, ailevi meselelere, bir genç kızın yanındaki desteği ile yavaş yavaş evrilmesine de tanık oluyoruz.

Boş, çerezlik bir kitap değil bana göre Fangirl. Karakterleri ve kurgusuyla birçok meşale veriyor yazar.

Kitabın içindeki her bir karakterin sorunları olsun veya olmasın bir şekilde hikâyelerine değip geçiyoruz. Özellikle Levi karakteri baştan sona kadar kafamda soru işaretleri bıraksa da sonunda karakterinin gerçekten bu kadar iyi ruhlu nahif olduğunu anlamam beni kısa süreli bir şoka soktu. İyi görünüp kötü çocuk olan o kadar kitap karakteri var ki Levi'nin bir nevi Pollyanna oluşu, Cath sorunları ile boğuşmaya cesaret edemezken onu yavaş yavaş kendi yöntemiyle gerçek hayatla tanıştırması gerçekten hayran olunasıydı.

Benim kitabı bu kadar sevmeme rağmen puan kırmamda neden olay şey ise yazarın oldu bittiye getirilmiş klasik sonu. Azıcık daha yedirilmiş, belirgin bir son olsaydı gerçekten tadından yenmez bir kitap olacaktı Fangirl.

Ne söylesem, ne desem bir şekilde dönüp dolaşıp kitaba hayran olmama gelmeden kısaca bitiriyorum yorumumu. Sizler de günlük hayatın tantanasından bunalıp sıkılmış bir ruh hâlindeyseniz Fangirl renkli karakterleri ve nahif öyküsü ile sizlere tavsiyemdir.

Sevgiler.


24 Eylül 2017 Pazar

ÇÖLLERİN ASİSİ - KİTAP YORUMU (REBEL OF THE SANDS #1)



ARKA KAPAK 


Çöllerin Asisi, İslami, Hindu, Kızılderili mitolojilerinden Binbir Gece Masalları’na, Vahşi Batı mekânlarından sonsuz çöllere,
Tolkien’den Rowling’in dünyasına kadar, sıradışı yaratıcılıkta bir hikâyeye açılıyor.

Yeni bir şafak. Yeni bir çöl.
Amani bir çöl kızı... Mavi Gözlü Haydut...
Ya da kaderini ellerine almak isteyen cesur bir çocuk...
Eniştesinin onunla evleneceğini duyduğu an, o evde daha fazla kalamayacağını anlamıştı.
Annesinin... babasını öldüren annesinin asılmadan önce anlattığı o masal şehrine gitmek zorundaydı.
Ama nasıl?
Cinlere, kulbastılara, Sultan’ın askerlerine kafa tutarak mı?
Bir peygamber atını ele geçirerek mi?

Yoksa erkek kılığına girip Doğu Yılanı denilen şu gizemli adamla kaçarak mı?



YORUM


 "Sana benden bir tavsiye..."
Beni öptüğü...Daha doğrusu benim onun öptüğüm andaki kadar yaklaşmıştı bana. 
"Gözlerinin içine bakan bir adamın suratına yumruk atmaya çalışma.Sen de hain gözleri var Haydut."


Amani bir çöl kızı. Annesinin ölümünün ardından teyzesine verilen, onu yanında eniştesinin boyunduruğu altında yaşamını sürdürmeye çalışan bir kız. Bir gün teyzesiyle eniştesinin konuşmalarına şahit oluyor. İstemediği bir evliliğe mahkum kalmamak, kendi bağımsızlığını kazanmak ve en önemlisi annesinin yıllarca hikâyelerinde anlattığı büyülü şehir Izman'a gidebilmek için kılık değiştirip barda düzenlenen atış yarışmasına katılıyor. Bu yarıştan sonra da Mavi Gözlü Haydut'un hikâyesi başlıyor.

Çöllerin Asisi, küçük bir kızın törelere direnme ve kendi özgürlüğünü kazanma yolunda başına gelen olayların hikâyesi. Ama sadece bu da değil. Çöllerin Asisi, İslami, Hindu ve Kızılderili mitolojilerinin birbirleriyle harmanlandığı bir dünyada Amani'nin yaşamını keşfetme ve kendini bulma öyküsü.

Bu kitabı binbir türlü anlam içeren kelimelerle dolu dolu anlatabilirim. Ancak Instagram'ın karakter sıkıntısı ve sizlerin okurken bir miktar sıkılacağı düşüncesiyle kısa kestim. Çöllerin Asisi, nereden tutarsanız tutun farklı bir konu üzerinden farklı kelimelerle sayfalarca anlatabileceğiniz bir hikâye. Bu sene okuduğum en heyecanlı, tutkulu ve duygusal kitaplardan birisi olduğunu söyleyebilirim.

Fantastik bir konuyu; kendini tanımaya fırsat bulamamış, çöllerde yaşayan cesur bir kızla harmanlamak ve bunu dibine kadar sürükleyicilik ile yapmak gerçekten çok akıllıca.

İlk sayfayı açtığınız andan itibaren kendinizi çöllerin yakan sıcaklığında, kitap boyu süren bilinmezliğin geriliminde ve Doğu Yılanı ile Mavi Gözlü Haydut'un arasındaki tutkunun içerisinde buluyorsunuz. Çıkmak da istemiyorsunuz hâliyle.

Çöllerin Asisi'ni bir süre boyunca bitirmek istemedim gerçekten. İkinci kitap daha çevrilmemiş ve yarım yamalak İngilizcem ile de ikinci kitabı ana dilinden okumaya cesaret edemiyordum. Sonunda beni aylarca diken üstünde tutacağını da tahmin etmiştim. Ancak her güzel şeyin bir sonu olduğunu kitabı bitirdiğimde anladım.

Kitabımız her ne kadar Amani'nin üzerinden gitse ve onun gizemlerini keşfetme yolculuğu olsa da bir diğer karakterimiz Amani'nin yol arkadaşı Jin'in hikâyesini de kitap boyu merak ediyor okuyucu. Aralarındaki duygusal gerilim, birbirlerinin güvenini kazanma hikâyeleri diğer kitaplardan biraz farklı, özgün.

İki karakterimiz de birbirinden olabildiğince sır saklıyor kitap boyunca. Birbirlerine güven duydukları da pek söylenemez. Her an biri çıkarları uğruna diğerinin kuyusunu kazabilecek durumda. İlişki bunun neresinde diyecek olursanız aralarında kitap boyunca gelişen bir ilişki yok maalesef. Ama her an patlamaya hazır duygusal ve cinsel gerilim mevcut. Birbirlerine değer verdikleri ortada ancak bunu dile getirecek ne bir cesaretleri var ne de zamanları. Bu da okuyucunun ikilinin her sahnesinde sürekli kıkırdama hâlinde ve kalp krizi eşiğinde olmasını sağlıyor. Bunun içindir ki deli gibi romantizm sever ben için kitap bu bakımdan eksik olsa da aradaki etkileşim yokluğunu zerre aratmayacak hâlde.

Kitabın son yarısında gerçeklerin gün yüzüne çıkıp şehrin tehlike altında oluşu ikilinin bir takım hâlinde çalışması kitap bitene kadar heyecanın bir an bile eksilmemesini sağladı. Amani her bakımdan takdir ettiğim, attığı her adımda her kararında sonuna kadar destekçisi olduğum ve sırf onun için ikinci kitabı deli gibi beklediğim bir kadın karakter.

Fantastik olayların, özgünlüğün, akıcılığın bir an bile eksilmediği çok sevdiğim bir kitap oldu Çöllerin Asisi. Cesur bir kadın karakter, tutkulu bir çift ve ilginç fantastik öğeler arayanlara hiç kuşkusuz tavsiye ederim.

Sevgiler.

15 Eylül 2017 Cuma

KAZANANIN SUÇU - KİTAP YORUMU ( THE WİNNER'S TRILOGY #2 )


ARKA KAPAK

Kalbinin sesini dinlemek, en büyük suçun olabilir.


Kraliyet düğünleri denince akla, şafağa kadar bitmek bilmeyen balolar, havai fişekler ve şenlikler gelir. Çoğu genç kızın hayali olan böyle bir düğün Kestrel için esaretten farksızdır. İmparatorluk sarayında gizlice casusluk yaparken, artık aldığı her nefeste hile ve yalanlarla sarılı olduğunu hissetmektedir. Üstelik özlemini duyduğu Arin’e bile sırrını emanet edememektedir… 

Arin ülkesini özgürlüğüne kavuşturmak için mücadele ederken Kestrel’in gereğinden fazla şey bildiğinden kuşkulanmaktadır. Genç kız şoke edici bir sırrı açığa çıkarmaya yaklaşırken, Arin’i en çok yaralayan şey, karanlıkta ona saplanan hançer değil gerçeğin kendisi olacaktır. 

“Kazananın Suçu, müthiş bir romantizm ile korkunç bir yıkım arasında gidip gelen, bıçak sırtı bir roman. Rutkoski akıl oyunları, iktidar mücadeleleri ve casuslukla dolu dünyasıyla beni kendine esir etti. Kestrel ile Arin’in aşkının nasıl sonlanacağını merakla bekliyorum.” 

-Marissa Meyer, New York Times çoksatan yazarı- 

 “Hikâyenin şaşırtıcı konusu entrika ve hilelerle akıllıca örülmüş. Büyüleyici, yıkıcı ve göz kamaştırıcı.” 


-Kirkus Reviews- 





YORUM

"Gitmek istemiyorum," dedi Arin. "Seninle oynamak istiyorum. Tek bir oyun."

Ya ayartılmaya razı gelecek ya da akıllıca davranmayı seçecekti ancak Kestrel için doğru kararı vermek gittikçe zorlaşıyordu. "Ne zaman?" demeyi başardı.

"Mümkün olan ilk fırsatta."

Bu yalnızca oyun değil miydi? Yalnızca bir el? Ağzından "Pekâlâ," sözcüğü döküldü.

"Kazanan her şeyi alır," dedi Arin.

Kestrel ona baktı. "Nesine?"


"Gerçeklere."


 Bir kitap yorumu için çok şiirsel olacak ama, Kazananın Suçu'nu elime alıp ilk bölümü okumaya başladığım anda sanki maddeleşip kalbimi ellerine aldı sonra da onu sımsıkı sarıp un ufak etti. Kitap boyunca, yaşanılan olayların heyecanı sırasında bile kitabın bende bıraktığı kalp sancısı ile uğraştım. Ancak bu kalp sancısı dediğim hüzün, okuyucuyu salya sümük ağlatan cinsten bir hüzün değil. Kalp acıtan, acısı ile yaşatan, kitaba ayrı bir renk katan bir hüzün.

İlk kitabın sonundaki malum olay yüzünden geri dönülemez kararlar alan Kestrel, kendini bir anda sarayın şaşalı dünyasında, her tehlikeye atabilecek türlü entrikaların içinde buluyor Kazananın Suçu'nda.

Hem çok sevdiği babasını hem de ülkesini özgürlüğe kavuşturmak için her türlü mücadeleyi verebilecek cesaretteki Arin'i korumaya çalışırken, daha önce hiç karşılaşmadığı insanların tuzaklarından kurtulmaya, esaretini özgürlüğe çevirmeye uğraşıyor.

Serimizin, ilk kitaba nazaran aksiyon oranı bu kitapta düşük hâlde. Bunu sebebi de yazarın bu kitapta tamamen Kestrel'e odaklanması.

Kestrel'in giriştiği birkaç dövüşte, rakibini yumrukları ile değil de tamamen zekâsı ile yendiğini ilk kitapta da görmüştük. Heh işte ikinci kitap Kestrel'in kendi zekâsına uygun, hatta bazı noktalarda ondan bile zeki karakter ile zihnen savaşmasını işliyor. Okuyucular ise bu savaşı, kazananın kim olduğunu öğrenene dek eli kalbinde okuyor. Entrika, daha da kısıtlarsak sarayda dönen entrikalar okumaktan daima rahatsız olduğum bir konu. Çünkü karakterler zekaları ile sürekli birbirlerini kışkırtır hâldeler. Zihin devreye girdiğinde işler bircok noktada çirkinleşiyor. Kazananın Suçu, işlerin çirkinleştiği asıl noktayı, sadece ana karakterlerin gözüyle okuduğumuz için göremiyoruz, anlayamıyoruz. Bela geliyor bunu hissediyoruz, tehlikeli bir rakip var ortada ancak bu belanın nereden gelip, neleri yıkacağını anlayamadığımız için kitap bittiğinde tamamen dağılmış hâlde buluyoruz kendimizi.

Kitabın sonuna doğru işler o kadar içinden çıkılmaz bir hale geliyor ki yazarın hissettirdiği gerilimin yanında Kestrel'in acısını, ihanete uğramış kalbininin ağrısını bir süre içimizde taşıyoruz.

Kitapta tamamen Kestrel'e odaklanıldığı için Arin'i dolu dolu bekleyen okuyucuların şimdiden beklentisini en aza indirmesini öneriyorum. Benim gibi kadın karakterin zekâsına hayran okuyucular ise buna tamamen doyuyor. Bunun yüzündendir ki en sevdiğim devam kitaplarından biri oldu benim için Kazananın Suçu.

Son kitap için aşırı heyecanlıyım ama bir mazoşist gibi kendime bu acıyı çektirip aylarca gözleyeceğim yolunu üçüncü kitabın. Tabi ki arada hiç kuşkusuz kendime eziyet etmek için her iki kitabı da defalarca okuyabilirim.

Entrikanın, zeki karakterlerin, alabildiğine hüznün yanında tutkulu bir çiftin özgürlükleri ve aşkları uğruna savaşını okumak isteyenlere tarihi-fantazya türünün en sevdiğim kitaplarından olan Kazananın Suçu'nu hiç kuşkusuz öneririm.


Sevgiler.

9 Eylül 2017 Cumartesi

AV DÖNENCESİ (KIRMIZI BAŞLIKLI KIZ #1)



ARKA KAPAK

Ailesi ve nişanlısıyla gittiği kampta kurtların saldırısına uğrayan Ada'nın hayatı yanlış bir patikaya sapmıştı. Tüm sevdikleri öldürülürken kendisinin kurtulmasını bir şans olarak görenlerin aksine Ada asıl cezanın hayatta kalmak olduğunu düşünüyordu.
Kanada'ya yaptığı yolculukta geçmişini arkada bırakmak isterken aslında ona doğru sürüklendiğinden habersizdi. Kurtların hayatına girmiş, onları tanımış ve farkına varmaksızın bir parçaları haline dönüşmeye başlamıştı. Sadece kurtları değil, kendisini de keşfederken bir daha asla yaşayamayacağını düşündüğü tutkuları da peşinden sürüklenmişti.
Kamp saldırısından kurt adamların sorumlu olduğunu öğrendiğindeyse en az aşk kadar büyük bir intikam duygusuna kapılmıştı.
Kalbini ve ruhunu onlardan birine vermekse aklına gelebilecek son ihtimaldi.

Onu Sevdi,
Onu Korudu,
Onu Öldürdü.



YORUM


"Demek dans edebiliyorsun," dedi Ada ve bundan keyif aldığını saklama gereği duymadı. "Söylesene, hiç gizli göreve çıkıp öldürmen gereken bir kurda bu şekilde yaklaştığın oldu mu?"

"Annemin zorla öğrettiği bir şeydi, tüysüz, hâlâ hatırladığımın farkında bile değildim. Hayal dünyanın kontrol altında tut."

"Dans etmeyi severim. Benimle pratik yapabilirsin."

"Tabii. Programımızda hangi kısma eklemek istersin? Ölüm metotları ve yorgunluktan bayılma dersleri arasında beş dakikalık boşluğun var sanırım."

"Neşen beni öldürüyor," dedi Ada ifadesiz bir yüzle."


Av Dönencesi, Büşra Toraman'ın ilk serisi daha basılmadan önce tanıştığım, kurgusuna ve karakterlerine hayran kaldığım yegâne Watpad serilerinden biriydi. Yazarın basılmış bir diğer üçlemesinin sadece ilk kitabını okuyup seri tamamlanmadan okumak istememiştim. Amazon Efsanesi Serisi tamamlanıp kitaplar okunmayı beklerken en çok beklediğim kitabının çıkışını duyunca tabi ki ona öncelik verdim. Her ne kadar Amazon Efsanesi Serisinin kurgusuna da hayran kalmış olsam da Kırmızı Başlıklı Kız Serisi benim için daima en özeliydi. İlk kitap olan Av Dönencesi'ni elime alıp okumaya başladığımda bir süreliğine dünyadan kopup mükemmel fantastik hikâyeye kapılıp gittim.

Av Dönencesi, ailesi ve nişanlısı ile kamp yapmaya giden kahramanımız Ada ve ailesinin kurtlar tarafından saldırıya uğramasıyla başlıyor.

Bu acımasız saldırıdan hayatta kalan sadece Ada oluyor ve bütün bu vahşeti unutup yeni bir hayata adım atmak için teyzesinin yanına Kanada'ya seyehat ediyor. Ancak Ada'yı geçmiş rahat bırakmıyor ve bir anda kendini daha önce sadece fantastik romanlarda okuduğu kurtadamların içinde, intikamı uğruna hayatta kalmaya çalışırken buluyor.

Av Dönencesi, konusundan da anlaşılacağı üzere fantastik bir evren üzerine kurulu bir roman. Bu fantastik konunun bir örneği henüz Türk bir yazar tarafından kaleme alınmadı diye biliyorum. Bunu içindir ki kitabın konusunun hem çevrilmiş kitaplar hem de ülkemizde kaleme alınmış fantastik romanlar arasında özgün olduğunu söyleyebilirim.

Yazar okuyucuya kurtadamları gösterip onların nasıl ortaya çıktığını, tarihlerini hikâyelerini sunmadan kurguyu ilerletmiyor. Onları nasıl bir hiyerarşiye soktuğunu, nasıl dönüştüklerini, nasıl cezalandırıldıklarını asıl hikâye ile birlikte ilerletip okuyucuya sunuyor. Kitabı belki de bu kadar çok sevmemin asıl nedeni bu olay. Hiçbir şekilde okuyucunun kafasında soru işareti bırakmıyor yazar.

Bir diğer sevdiğim nokta ise kurgu durgun ilerlese de her an bir şey olacağı hissiyle kitabı elimiz kalbimizde okumamız. Kahramanımız Ada, kendini hiç bilmediği bir topluluğun içinde intikam hevesiyle buluyor birden. Bu yüzden de onunla birlikte hafif bocalıyoruz hâliyle. Kitabın içindeki her karakter kitabın ilk yarısına kadar şüpheli. Neyin ne olacağı, asıl hikâyenin ne zaman başlayacağı belli değil. Hikâyenin içinde ayrı bir hikâye okuyormuşuz hissi veriyor kitap bize.

Bazı sırlar ortaya çıkıp kitabın içinde ayrı bir roman konusu olacak nitelikte bir kehanet ortaya çıkınca asıl hikâyeye asıl karakterler ile başlıyoruz. Kitabın son yarısı acayip akıcı bir şekilde ilerleyip sonunca ulaşana, ağzımızı açık bırakıp bizi mahvedene kadar son bulmuyor. Kitap bittiğinde ise nefes bile alamıyoruz.

Av Dönencesi'ne sadece aksiyon, macera ve fantastik üzerine ilerlemiyor tabi ki. Yazar her türe elini atmış ve bunu gayet de iyi başarmış bana göre. Bir bölümde kahramanımız Ada ile canım Dawson arasında filizlenen aşkı okurken bir diğer bölümde karakterlerin başına gelen dramatik olaya el atabiliyoruz.

Kurguyu ve yazarın hayal gücünü ne kadar sevsem de puan kırmama neden olan bazı durumlar vardı tabi ki Av Dönencesi'nde.

İlk olarak yazarın kalemi nedeniyle asıl hikâyeye geçinceye kadar kitabın durağanlığından acayip yoruluyor okuyucu. Kitabı kapatıp gitmeme neden olacak bir durağanlık değil ancak artık uzatma lütfen ben güzel bir hikâye okumak istiyorum tadında bir durağanlık.
Sabredip okuyunca keyfine varacağım bir yorgunluğa da azıcık katlandım tabi ki.

Bir diğer gözüme batan olay ise yazarın aslında kurguda önemli bir noktada olacak karakterleri bir anda harcaması. Sanki asıl hikâyeye o kadar odaklanmış ki yazar diğer karakterler önemli olsa da harcanabilir düşüncesiyle belki de kitapta seveceğimiz birkaç karakteri yok etmişti bana göre. Eh hâliyle bu da beni bir noktada rahatsız etti.

Ana karakterimiz Ada, okumaktan keyif aldığım ve başına o kadar kötü olay gelmiş olsa da bundan sağ çıkmayı başararak gücünü iyi değerlendiren, okurken saygı duyduğum nadir karakterler arasına girdi. Dawson ile aralarındaki ilişkiyi serinin diğer kitaplarında okumak için sabırsızlanıyorum. Mıç mıç aşk kuşlarından ziyade tutku dolu bu çifti okumak gerçekten heyecan verici.

Son olarak Av Dönencesi konusuyla, karakterleriyle beni etkileyen kitaplardan birisi oldu. Aynı konuları okumaktan sıkılmış, farklı fantastik kitap arayışındaysanız Büşra Toraman'ın kalemine bir şans vermenizi öneririm.

Sevgiler.

 

Hunharca Okuyan Kız Template by Ipietoon Cute Blog Design and Bukit Gambang