11 Haziran 2020 Perşembe

Zalim Prens - Kitap Yorumu (The Folk of the Air #1)


ARKA KAPAK

Anne babası bir peri general tarafından vahşice öldürüldüğünde Jude yedi yaşındaydı. Kız kardeşleriyle
Periler Diyarı’na sürüklendi ve şimdi burada yaşamak zorunda.

Jude, ait olmadığı bu dünyaya kendini kabul ettirmek için saray hanesinden biri olmalı.

Diyar’daki taç giyme töreni kendini kanıtlaması için iyi bir fırsat. Fakat önce acımasız prens Cardan’dan anne babasını öldüren gaddar Madoc’a, birçok engelle başa çıkmalı Jude iyi dövüşürse şövalye, güzel yalanlar söylerse casus olacak.

Peki ya ikisini de yapamazsa?

Peri Halkı serisinin ilk kitabı Zalim Prens, çoksatan yazar Holly Black’ten bambaşka bir peri masalı.




YORUM

"Bomba beni yandan dürtüyor. "Sana bir takma isim bulduk," diyor. Kilitli kapıları aşıp da geldiğini görmedim bile.
"Ne?" diyorum cırtlak bir sesle. Hiç olmadığım kadar yorgunum, buna karşın yedi yıl boyunca dinlenemeyeceğim.
Yalancı demesini bekliyorum. Hınzırca sırıtıyor, ketumluğu üzerinde.
"Başka ne olabilir?

Kraliçe."


Çok uzun zamandır kitaplığımda beklettiğim, devamı gelsin diye kendimi adeta sabır testinden geçirdiğim Zalim Prens'i sonunda okudum. Ama ne okumak, ne okumak.

Kitabın en başından sonuna kadar yaratılan evrene, karakterlerin özgünlüğüne, hiçbir şekilde duraklamayışına bayıldım.

İlk olarak şunu söyleyeyim, kitabı elime aldığımda normal bir fantastik-genç yetişkin kurgu okuyacağımı düşünüyordum. Hatta bekletme sebebim de az biraz bu sorundu. Periler alemi çok orijinal bir kurgu değil bildiğiniz üzere. Birçok örneğini ayıla bayıla okuduk biz fantastik severler.

Ancak Zalim Prens'in Periler Diyarı evreni çok da bilindik değil bana göre. Perilerin o kendilerine has güzelliklerini okuruz biz çoğu zaman ancak bu kurgu da güzel oldukları kadar çirkinler de, zalimler de, hatta dibine kadar kötüler de.

Kitabımız çok üzücü bir olay ile başlıyor aslında. Kurgunun içine birden dalıyoruz haliyle. Hatta ilk bölümü okuyanlar devam kitabı hissi bile alırlar çünkü sanki reklama girmişte filmin son dakikalarını izlemiş gibi oluyoruz. Ama böyle değil tabii ki. Kitap vurucu bir başlangıçla, okuyucu diken üstünde tutup karakterleri yavaş yavaş tanıtıyor, evreni betimliyor.

Kahramanımız Jude, ikiz kardeşi ile birlikte Periler Diyarı'nda yaşamaya başlıyor 7 yaşında ki kötü olaylardan sonra. Diyara hayran, hatta içten içe onlardan biri olmak istiyor. Diyar da insanlara sadece köle gözüyle bakılıyor, Jude saygın bir aileden olsa da insan olduğu için okul da ve yaşamında birçok talihsizlikler ile karşılaşıyor. İşte bu talihsizliklerden birisi de diyarın prenslerinden biri olan Cardan. Kıza yapmadığını bırakmıyor, eziyor, hırpalıyor, küçük görüyor ama içten içe hayran da çünkü ana karakterimiz Jude, hiç kimseye pabuç bırakmıyor. Karşısındaki bir prenste olsa haddini bildirecek cesarete sahip. İşte bu özelliği ile de kalbimi çalıyor. Çünkü cesur, kendine güvenen kadın karakterlere hayranım ben.

Kitap son 100 sayfada şekil değiştiriyor adeta. Taht için savaşan prenslerin ve entrikaların arasında buluyoruz kendimizi. Bir entrika ve kaos severek olarak son 100 sayfa kitapta en sevdiğim kısım olabilir. Jude'un zekası ve cesareti işin içine girince daha da cezbedici oluyor bu taht kavgası çünkü.

Zalim Prens'te en sevdiğim şeylerden biri de her karakterin mantıklı davranması diyebilirim. (Jude'un kız kardeşi hariç 🙄) Her davranışın bir sebebi, her kararın sonucunu gören zeki karakterler okuyoruz. Kadın karaktere hayran olmak ile birlikte, Cardan ile birden ilişkiye dalmamaları her şeyin olabildiğince yavaş ilerlemesi beni kalbimden vurdu. Gözlerimin önünde yavaş yavaş karakter gelişimi veren yazarlara hayranım ben. Safi aşk kitabı değil, safi fantastik kitap değil. Var olan bir ilişki bile okumadık henüz. Karakterlerin o evreye gelmelerini o kadar merak ediyorum ki. Fantastik dünyanın içinde olsakda aa büyü yapıyorlar oleey havasında da  değiliz çünkü var olan bir taht oyunu var.

Her yerden dolu bence kitap. Ana konuya gelene kadar yazar tüm detayları ince ince işlemiş, hiçbir boşluk bulamadım ben. Aklımda soru işareti bile kalmamıştı bittiğinde.

Çok uzattım yorumu biliyorum ama benim sevdiğim kitaplara upuzun methiyeler dizmeden asla bırakmadığımı birçoğunuz biliyorsunuzdur. Çok eğlendim, elim kalbimde sayfaları adeta jet hızıyla geçtim. Kötü çevirisine rağmen. (Eski kelimeler kullanmak güzel bir çeviri yaptığınız manasına gelmez.) Devam kitabını sabırsızlıkla bekliyorum, umarım en kısa sürede okuyabiliriz.


Sevgiler. ♥️

9 Haziran 2020 Salı

YOU DESERVE EACH OTHER ( HER AY BİR İNGİLİZCE KİTAP #1)



ARKA KAPAK

Naomi Westfield has the perfect fiancé: Nicholas Rose holds doors open for her, remembers her restaurant orders, and comes from the kind of upstanding society family any bride would love to be a part of. They never fight. They're preparing for their lavish wedding that's three months away. And she is miserably and utterly sick of him.

Naomi wants out, but there's a catch: whoever ends the engagement will have to foot the nonrefundable wedding bill. When Naomi discovers that Nicholas, too, has been feigning contentment, the two of them go head-to-head in a battle of pranks, sabotage, and all-out emotional warfare.

But with the countdown looming to the wedding that may or may not come to pass, Naomi finds her resolve slipping. Because now that they have nothing to lose, they're finally being themselves--and having fun with the last person they expect: each other.

When your nemesis also happens to be your fiancé, happily ever after becomes a lot more complicated in this wickedly funny, lovers-to-enemies-to-lovers romantic comedy debut.





YORUM

“You two are assholes!” she calls back. “You deserve each other.”

I send her a thumbs-up. “Thanks!”


You Deserve Each Other, kendini bulma, duyguları anlama ve olan bir ilişkiye sahip çıkma öyküsü.

Böyle basit bir anlatım ile kitabı özetlesemde içerik hiç öyle değil. İlk önce basit sonra olabildiğince karışık ve sonra çok tatlı bir romantik hikayeye dönüşüyor kitap.

Naomi ve Nicholas mükemmel bir çift. Sonunda mutlu sona kavuşacakları kusursuz bir düğün peşindeler. Mükemmel bir ilişkileri, kavgasız birliktelikleri ve birbirlerine karşı dibine kadar anlayışlı oldukları bir evrende yaşıyorlar. Ancak hiçbir şey göründüğü gibi değil. Naomi, duygusal bir boşlukta. Her şeyin mükemmel olması aslında o kadarda abartılacak kadar güzel bir şey değil onun için.

Nişanlısı Nicholas tam bir ana çocuğu. Düzenli olarak annesini ziyaret eden, sabah erken kalkıp onca yolu aşıp ailesinin evinin önünde ki karları küreyen ve her özel günler de mutlaka annesine hediyeler alan bir adam. Bu çok muhteşem değil mi? Ancak Naomi için değil. Çünkü Nicholas, annesi için yaptığı tüm bu tatlı hareketleri Naomi için yapmaya uğraşmıyor bile. Onun içindir ki ana karakterimiz Naomi  bir yandan onun ailesi ile bir yandan da kendi içsel çatışmaları ve yakında kapanacak iş yerinin üzüntüsü ile uğraşıyor. 

İçten içe kurumuş bir ilişki okuyoruz bir You Deserve Each Other'ın en başında. Karakterler ilişkilerinde, kendi hayatlarında birbirlerine zerre dürüst değil. Bir yerden sonra bu ilişkinin kurtarılma imkanı yok bile diyorsunuz. Ben dedim çünkü birbirlerine karşı o kadar acımasızlaştılar ki toparlanması zor bir evreye girdiler. Düğün bu kadar yaklaşmışken hem de.

Kitabı ben de toparlayan kitabın ikinci yarısı. Erkek karakterimiz ondan hiç beklenmeyecek bir hareket yapıp dağ başında bir ev alıyor. Bir kaç gün içinde oraya taşıyorlar tabi ki. Ama birbirlerinden nefret ediyorlar, o kadar çok nefret ediyorlar ki bu nefret kitabın dışına çıkıp sizi sarmalıyor sanki. Buna rağmen bir takım sebepler dolayısıyla aynı evde yaşamaya başlıyorlar. Yine. 

Sonra şakalaşma evresi başlıyor, kitabın en sevdiğim sayfaları kesinlikle bu. Birbirlerini kabul edilemez eşek şakaları yapmaya başlıyorlar. Verdikleri tepkiler, çocukça harekeleri o kadar komik ki bir yerde gülmekten yerlere yatmış olabilirim.

İşte son yarı da işler garip bir hâle bürünüyor. Aslında birbirlerini hiç tanımadıklarını anlıyorlar. Bir dağ evinde yaşamak onlar için kurtarıcı gibi bir şey oldu çünkü. Kitapta akıllara zarar bir kaynana terörü olduğu için, Nicholas'ın aslında tüm bu düğün telaşından annesinin baskısından bıktığı için bu evi yeri seçtiğini anlıyoruz.

Tek bakış açısından baktığımız için Nicholas ilk başta bana çok bencil gelmişti. Ama sonradan Naomi'nin de bencil olduğunu anladık. Çünkü onun bakış açısından okuyorduk ve bir şeyleri kendince çarpıtarak anlatıyordu sanki.

Kitap dibine kadar eğlence sunmuyor, ama okurken normal bir ilişki içerinde aslında basit olayların ne kadar önemli olduğunu okuyoruz. Ben nefret hikayeleri okumayı severim ama bu kitap nefreti ve sevgiyi ortak bir birleşen içerisine alıp çok güzel uyarlamıştı. Çok sevdim ve gerçekten çok eğlendim ben okurken.


Tek sıkıntım dilinin zorluğu. Normalden ingilizce kitap okurken bu kadar zorlanmazdım ama bu kitapta çok zorlandım. Bilmediğim bir çok kelime vardı ve kitaptan  vazgeçme eşiğine bile geldim diyebilirim.

 

Hunharca Okuyan Kız Template by Ipietoon Cute Blog Design and Bukit Gambang