26 Temmuz 2017 Çarşamba
KEHRİBARDAKİ YUSUFÇUK - KİTAP YORUMU (OUTLANDER #2)
ARKA KAPAK
Claire Randall yirmi yıl boyunca sırlarını saklamayı başardıktan sonra bir gün artık bir yetişkin olan kızıyla İskoçya'nın sisler altındaki görkemli tepelerine döner. Claire burada bu olayları başlatan esrarengiz durum kadar çarpıcı olan gerçekleri açıklamayı planlamaktadır, tarihi dikili taşlar çemberinin gizemi, zamanın sınırlarını aşan bir aşk ve James Fraser, zamanında sınırlarını aşan bir aşk ve karakteriyle, Genç Claire'in, yaşadığı güvenli yüzyılı bırakıp kendi tehlikeli dönemine çekilmesine sebep olan İskoç savaşçısı.
Claire, güzel kızı Brianna'ya, Charles Stuart'ın entrikalarla dolu Paris devletlerinde, ölüme mahkum Luzey iskoçya'nın ayaklanmasına engel olma mücadelesinde ve hem sevdiği çocuğu hem de sevdiği adamı kurtarmak için verdiği tehlikeli savaş sırasında kendini keşfetmeye devam ettiği büyüleyici macerayı anlatırken, onun geçmişten kalan bu mirasa sahip çıkıp çıkmayacağını anlamaya çalışır.
YORUM
"Seni düşündüğüm zaman ilk akla gelen kelime "zarif" değil."
Ama seninle ruhumla konuşuyor gibi konuşuyorum , dedi ve yüzümü kendisine doğru çevirdi.
"Ve Sessenach," diye fısıldadı , " senin yüzün benim kalbim."
Kehribardaki Yusufçuk'u okuyalı tam tamına 4 ay olmuş. Yolcu'yu elime alıp karıştırmak için baktığımda farkettim bu kadar zaman geçtiğini.
İlk bitirdiğimde sınavlarımla cebelleşiyordum ve kafam rahat bir şekilde yorumunu girmek için rafa kaldırmıştım.Sonra sınavlar bitip , özgür kaldığımda kitabı korkumdan elime bile alamadığımı farkettim. Eh sonucunda da asıl yorum yazamama nedenimi çözmüş oldum.
Kitabı bildiğiniz yedirememiştim.
İçinde olan bir çok olayı kabullenememiş, hazmedememiştim.
Kehribardaki Yusufçuk , farklı bir zaman , farklı bir karakterin gözüyle başlıyor ilk bölümünde . Beklediğimiz bir başlangıç olmadığı içinde küçük bir şok ve hüzün dalgasıyla adım atıyoruz hikayeye. Kitabımızın devamında ise o küçük şok birleşip koskoca büyük bir şok halini alıyor ve hüzün kitap boyunca yakamıza yapışıp peşimizi bir türlü bırakmıyor.
Kitaba ilk başlama zamanımı hatırlayınca ilk bölümün şokunun arkasında beliren merak hissiyle kitaba sımsıkı tutulduğumu ve sayfaları hızlıca çevirdiğimi söylemek isterim.Yazar yapmak istediği vurucu girişi akıllıca bir olay örgüsüyle öyle güzel birleştirmiş ki o şaşırtan ilk bölüm benim için efsaneydi.
Kitabın devamında ana karakterlerimiz olan Jamie ve Claire'ın hikayesine dönüş yapınca ilk kitap olan Yabancı'nın sonundan kaldığı yerden devam ettiğini görüyoruz. Ve bu olay beni çok memnun etti. Bir kaç ay , yıl gibi zaman atlaması olsaydı zerre kabul edemezdim kitabı. Jamie'nin o elim olaydan sonra kendi ile iç hesaplaşmaları,Claire'ın hamileliğe ve Jamie'nin destek oluşlarını kaçırmak istemezdim ve kaçırmadım da.
Onlarla birlikte tamir olunmayı, geçmişe bakmamaya çabalamayı öğrendim.Gelecekte olacak olaylar için kendilerince çırpınıslarını hissettim.
Her zaman söylediğim gibi benim hissettiğim içine girebildiğim her kitap benim için olmuştur,sevilmiştir.
Kehribardaki Yusufçuk da ilk iki bölümü okuduktan sonra hayran kalmıştım , sevmeyi bile aşmıştım anlayacağınız.
Yazar okuyucuya hissettirebilme konusunda o kadar başarılı ki okuyan her okuyucunun kendini kitabın içinde hissettiğine adım gibi eminim.
Kitabı okuyan arkadaşlarımdan şikayet olarak duyduğum Jamie ve Claire sahnelerinin azlığı beni rahatsız etmedi kitapta.Bunu yadırgamadım çünkü sonucun nerelere bağlanacağını ilk bölümü okuduğumda az çok anladım.Dönemin siyasi adamları, Jamie'nin bu siyasetin bir parçası olması o büyük sonda ki kaçınılmaz olay, ilk kitapta bizlere hissettirmişti kendini.
Hikayemiz yavaş yavaş ilerlerken, verilen tarihi bilgiler ışığında kurgunun gidişatının nerede o şok eden sonuca varacağını tahmin edemeden okumak acayip zevkliydi. Sonucunu görüyorsunuz okurken net bir şekilde ancak iş olayı çözümlemeye geldiğinde bir hiç ile eliniz boş dönüyorsunuz.
Bu yüzdendir ki Kehribardaki Yusufçuk benim için çözülmesi zor bir bulmaca gibiydi. Elinizde cevaplar yok ancak bulmacanın sonunda çıkan şifre alenen verilmiş. Bundan yola çıkarak cevapları bulmaya çalışıyorsunuz ancak elinizde bir kaç harften başka hiçbir şey yok.
Çabalıyorsunuz, irdeliyorsunuz,çözemiyorsunuz.
Ben serinin ilk kitabında Jamie'nin , en büyük fedakarlıklardan birini yapıp,aşkını kendinden önce savunduğunu düşünüyordum.Bütün yük Jamie deydi bana göre.
Ancak Kehribardaki Yusufçuk da en büyük bedelleri Claire'ın ödediğini düşünüyorum.Eh bu kitapta olan olayları okuyunca da aslında ilk kitaptan bu yana asıl fedakar olanın Claire olduğu kanısına vardım.
Tamam Jamie'nin yaşadığı olay kabul edilemez , hiçbir şekilde en hafifini yaşadığını düşünmüyorum.O sahneleri okurken canımdan can gitti ancak benim için Claire bu serinin güçlü , fedakar , saygı duyulası karakteri bence. Bir karakter kapıştırması yaparsak , Claire benim her zaman en sevdiğim karakter olacak.
Hiç kimse bu kadar yaşanan olayı,kötülüğü macerayı kaldıramaz.Claire daima Jamie'nin aşkıyla dim dik ayakta durdu kitap boyunca.
Bu saygı duyulası aşktan bahsetmişken kitap boyunca onca engelle karşılaşmışken karakterlerin birbirlerine olan o derin sevgisinden derin bir şekilde etkilendiğimi söylemeliyim. Tek bir an bile birbirlerine olan aşklarından vazgeçmediler.Aptalca kıskaçlıklar, uzun süren saçma ayrılıklar zerre okumadım.
Ufacık bir tartışmada ya da büyük bir tartışmada bile birbirlerinden kopma noktasına gelmediler.Aksine aralarındaki bağ daha da sağlamlaştı.
Kehribardaki Yusufçuk'un olay örgüsü , kurgu ortamı sık sık değişti kitap boyunca.Karakterlerimiz sürekli hareket halindeydi. İlk kitaptaki durgunluk , bu hareket haliyle sonlandırılmıştı.Bu yüzdendir ki okurken hiç sıkılmadım. Normalde bunalacağım tarihi olaylar bile zevkle okutturdu kendini.
Başta da söylemiştim, kitap boyunca hüznün bir an bile yakamızı bırakmadığını. Özellikle nalet olasıca Randall pisliği ile ilgili öyle bir sahne okudum ki sinirimden oturup saatlerce ağladım.Jamie'yi göğsüme yatırıp sarılmak istedim.
Hiç kimse bu kadar kalbinin kırılmasını haketmez .
Yazarın bu sahneyi hangi kafayla yazdığını bilmiyorum ama düşüncelerinin hastalıklı olduğuna eminim.Okurken benim ciğerim dağlandı ey yazar! Sen bunu yazarken ne yaşadın ,psikopat kadın .
Eh bu kadar uzun yorumdan anlayacağınız üzere Kehribardaki Yusufçuk'u deli gibi sevdim. Kalbimi kanattı, dağladı ama bir mazoşist gibi elime alıp defalarca okudum beğendiğim sahneleri.
Son olarak açık bırakılan sonu da hazmedemiyorum, kabul etmiyorum. Bu yüzden de serinin 3.kitabı Yolcu'yu hem merak ediyorum hem de deli gibi korkuyorum.
O adam korkutan fiziki boyutunu yanında tahmin yürüteceğim tek bir olay bile yok.Sanki ayağımın yere değmediği bir havuzda yüzmeye çalışmak gibi bir şey olacak Yolcu'yu okumak.
Kalbi dayanabilecek okurların okuması dileğiyle. Canı gönülden öneriyorum.
Sevgiler.
Etiketler:
epsilin yayınları,
kehribardaki yusufçuk,
kitap yorumlarım,
yabancı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder